Çin Dışişleri Üniversitesi’nde misafir öğretim üyesi ve Policy Center for the New South’ta kıdemli araştırmacı Marcus Vinicius de Freitas, Trump’ın “Yalnızca Amerika” yaklaşımı ve Brezilya‘ya uygulanan yüzde 50’lik tarifenin küresel siyasetteki yansımalarını AA Analiz için kaleme aldı.
***
Tarih, bize imparatorlukların nadiren yalnızca dış düşmanların baskısıyla yıkıldığını, çoğu zaman liderlerinin stratejik körlüğü yüzünden içeriden çürüdüğünü gösteriyor. ABD’de siyasi sahneye yeniden dönen Donald Trump, bu tarihsel gerçeğe bir örnek daha eklemeye kararlı görünüyor. İlk başkanlığındaki “Önce Amerika” sloganı, şimdi etkileri ABD sınırlarının çok ötesine uzanan, sıfır toplam mantığına dayalı bir doktrin olan “Yalnızca Amerika”ya indirgenmiş durumda. Böyle bir yaklaşımın başarılı olacağını düşünenler tarihi yanlış okuyor. Trump’ın politikalarının bedeli, küresel ticaret, uluslararası siyasetin mimarisi ve Amerikan hegemonyasının meşruiyeti açısından yüksek, uzun vadeli ve yıpratıcı olacaktır.
Brezilya bugün hem yüzde 50’lik gümrük vergisiyle tehdit edilen hem de bu tarifeye tabi tutulan, buna rağmen müzakere yoluyla muafiyet koparamayan tek ülke olarak Trump’ın gümrük tarifesi savaşlarında istisnai bir örnek olarak öne çıkıyor. Diğer ülkeler çeşitli yollarla muafiyet elde etmeyi başarırken, Brasilia yalnız bırakıldı. Bu durum Washington’la uzun yıllardır karmaşık ve zaman zaman çalkantılı ilişkiler sürdüren Latin Amerika’nın en büyük ekonomisi için sıra dışı bir tablo oluşturuyor.
Resmi gerekçe tanıdık: “Haksız” ticaret uygulamalarını önlemek, Amerikalı işçileri korumak ve rekabet şartlarını eşitlemek. Trump’ın söylemlerini andıran bu yaklaşım, bütçe meselesinin ötesinde doğrudan siyasi sembolizmin bir parçası. Trump, Brezilya Devlet Başkanı Luiz Inacio?Lula da Silva’da yalnızca yabancı lideri değil, işçi hareketine kök salmış, Güney-Güney işbirliğine bağlı ve kendi görüşlerine tamamen zıt bir dünya anlayışının simgesini görüyor.
Gümrük vergilerinin ardındaki siyaset
Bazıları, Trump’ın yakın siyasi ve ideolojik müttefiki olan eski Devlet Başkanı Jair Bolsonaro’ya açılan davanın, iki lider arasındaki kişisel ve siyasi gerilimi derinleştirdiğini öne sürüyor. Bunu kanıtlamak zor olsa da diplomaside algılar önemlidir; ortamı şekillendirir ve ekonomik yaptırımları örtülü mesajlara dönüştürebilir. Aslında bu gümrük vergisi, ekonomik bir önlemden çok stratejik bir işaret. Çin devlet geleneğinde “maymunları korkutmak için tavuğu öldür” diye bir söz vardır, yani diğerlerini korkutmak için birini ibret haline getirmek. Trump, Brezilya’yı hedef alarak tüm BRICS topluluğuna şu mesajı gönderiyor: ABD politikasından sapmanın ekonomik bir bedeli vardır.
Bu durum ABD’nin dış ekonomik politikasında uzun süredir görülen daha geniş bir eğilimin parçası. On yıllar boyunca Washington, görünürde açık pazarlara, kurallara dayalı düzene ve karşılıklı faydaya dayanan bir küresel ticaret sistemini savundu. Ancak hegemonyalarda göreli güç kaybı başladığında “adalet” vurgusu yavaş yavaş silinir. ABD bugün yaşam standardını yalnızca kendi üretkenliğiyle değil, aynı zamanda dünyanın geri kalanını değersizleştirerek sürdürüyor. Bu, “adalet” söylemiyle saklanmış 21. yüzyıla ait bir ekonomik emperyalizm biçimi.
Henry Kissinger’ın bir zamanlar dediği gibi: “Amerika’nın düşmanı olmak tehlikelidir ama dostu olmak ölümcüldür.” Bu söz Brezilya gibi orta ölçekli güçler için bugün fazlasıyla geçerli. ABD pazarı, karşılıklı ortaklık olarak değil, istenildiğinde verilip geri alınabilecek bir ayrıcalık olarak görülüyor. Rekabet ancak Amerikan üstünlüğünü tehdit etmediği sürece hoş karşılanıyor. Brezilya’ya uygulanan tarife, bağımsız adım olmaktan ziyade sınır ötesi yaptırımlar, keyfi kısıtlamalar ve ABD’nin stratejik önceliklerine uyum baskısını içeren daha geniş bir baskı aracının parçası.
Başkan Lula, bu dönem için ideal bir lider olmaktan uzak görünüyor. Geçmişte yolsuzluk skandallarına karışması ve Brezilya yargısının siyasi davaları ele alış biçimi, ülke içinde derin bölünmelere yol açtı ve kurumlara olan güveni sarstı. Ancak bu kritik dönemde Brezilya’nın sahip olduğu lider o ve geçmiş tartışmalar ile siyasi kutuplaşmayı aşmak da ona düşüyor. Lula, bu krizi BRICS+ ile ilişkileri güçlendirip diğer yükselen güçlerle stratejik ortaklıkları pekiştirerek Brezilya’yı büyüme ve kalkınmada yeni rotaya taşıyacak fırsata çevirmeli. Brezilya, daha adil küresel düzenin inşasında öncülük edebilecek potansiyele sahiptir ve bu vizyon ülkenin izleyeceği yola yön vermelidir.
Meydan okumanın bedeli ve fırsatları
Brezilya’nın karşısındaki zorluk iki boyutlu. Ekonomik açıdan gümrük vergilerinin etkisini hafifletirken ihracat pazarlarını çeşitlendirme sürecini hızlandırmalı, Çin, ASEAN ve diğer BRICS üyeleriyle bağlarını güçlendirmeli. Stratejik açıdan ise özellikle yüksek teknoloji endüstrileri için kritik öneme sahip nadir toprak elementlerinde egemenliğini korumalı; ABD’nin Grönland, İran ve diğer doğal kaynak bakımından zengin bölgelere ilgisi, bir uyarı niteliği taşımalıdır. Kendi geniş rezervlerine sahip olan Brezilya, bugün uygulanan ekonomik baskının yarın kaynaklar üzerinde baskıya dönüşme ihtimalini göz ardı edemez. Şimdi atacağı adımlar yalnızca kendi geleceğini değil, küresel güç dengesini de şekillendirecektir.
İronik biçimde Washington’un izlediği taktikler, engellemeye çalıştığı eğilimleri hızlandırabilme potansiyeline sahip. Brezilya’yı uzaklaştırmak, Çin’in artan varlığının ticaret ve altyapıyı zaten dönüştürdüğü Latin Amerika’da ABD’nin etkisini daha da azaltabilir. Amerika’nın çok taraflı işbirliğinden uzaklaşması, Dünya Ticaret Örgütü gibi kurumları zayıflatıyor, güveni sarsıyor ve onlarca yıl boyunca küresel bütünleşmeyi ayakta tutan işbirliği normlarını kırılgan hale getiriyor.
Brezilya için çözüm boyun eğmek değil, ustaca devlet yönetimidir. Ülke, yerli sanayiyi net ve tutarlı ihracat çeşitlendirme stratejisi etrafında birleştirmeli, sanayi kapasitesini geliştirecek yatırımlar yapmalı ve DTÖ ile Birleşmiş Milletler gibi çok taraflı platformları kullanarak bu tarifeyi küresel ekonomideki yapısal dengesizliğin parçası olarak konumlandırmalıdır. Amaç yalnızca savunma yapmak değil, aynı zamanda öncülük üstlenmek olmalı; Brezilya’yı dayatma yerine müzakereyle şekillenen ve hiyerarşi yerine dengeyi gözeten gerçekten adil kurallara dayalı düzenin öncüsü haline getirmek hedeflenmelidir.
Trump’ın “Yalnızca Amerika” anlayışı bir güç göstergesi değil, gerileme sürecinden huzursuz bir imparatorluğun işaretidir. Kısa vadede bu tür adımlar iç kamuoyunda destek bulabilir ancak uzun vadede yalnızlaşmaya, direnişe ve yavaş yavaş etkisizleşmeye yol açar. Brezilya için yüzde 50’lik gümrük vergisi kritik bir sınav: Başkasının ibretlik hikayesindeki “tavuk” rolünde mi kalacak, yoksa bu anı çok kutuplu bir dünyada egemenliğin kendiliğinden verilmediğini, aksine kararlılıkla savunulduğunu kanıtlayan bir dönüm noktasına mı çevirecek? Bu zorluklar karşısında egemenliğini ortaya koymak Brezilya için ertelenemez bir zorunluluktur. Bu adım hem direncini hem de kendi kaderini tayin etme iradesini gösterecektir.
[Marcus Vinicius de Freitas, Çin Dışişleri Üniversitesi’nde misafir öğretim üyesi ve Policy Center for the New South’ta kıdemli araştırmacıdır.]
Makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Anadolu Ajansının editoryal politikasını yansıtmayabilir.