Yeni eğitim öğretim yılına girerken, Türkiye’nin geleceğine yön verecek adımların konuşulması gerektiğini vurgulayan Türk Eğitim Derneği (TED), 2025-2026 dönemi öncesinde basın toplantısı düzenledi. TED İstanbul Temsilciliği’nde düzenlenen basın toplantısında eğitimde mevcut tablo ve çözüm önerileri kamuoyuyla paylaşıldı.
‘EĞİTİM GELECEĞİN ANAHTARIDIR’
Türk Eğitim Derneği Genel Başkanı Selçuk Pehlivanoğlu, “Eğitim şüphesiz ki geleceğin anahtarıdır. Eğitim, bir milletin karakterini, ufkunu ve değerlerini inşa eden en güçlü araçtır. Diplomalar değil, nitelikli insan kaynağı devletleri ayakta tutuyor. Her şehre bir üniversite açmak çok önemli. Ama o üniversitelerden mezun olan gençlere, umut, üretkenlik ve rekabet gücü kazandırmak işte asıl mesele budur. Tanklar, silahlar, insansız hava araçları, Türkiye Cumhuriyeti olarak bizim bir gurur kaynağımız. Ama asıl mesele, en büyük savunma hattının yetişmiş insan gücü olduğu bilincine gelmek. Eğitim bir ülkenin geleceğe duyduğu inancın en somut ifadesidir” diye konuştu.
Pehlivanoğlu, “Türkiye’de gençlik fotoğrafına bir iki veriyle bakmamız gerekirse, Eurostat 2024 verileri çarpıcı bir tabloyu ortaya koyuyor. Avrupa’daki tüm ülkelerde üniversite mezununun işsizlik oranı, genel nüfus işsizlik oranına göre düşük. Tek istisna 2011’den beri Türkiye. Dolayısıyla, üniversite mezunu olmak, diplomada işsizliğin bir parçası haline dönüştü. OECD’ye baktığımız zaman ise 18-24 yaş aralığında gençlerin, yüzde 31.1’inin ne eğitimde ne istihdamda olduğunu görüyoruz. Maalesef bu oran, kadınlarda yüzde 41.4. Yani 3 gencimizden biri, sabah kalktığında ne okula gidiyor, ne işe gidiyor. Bu tablo gençlerimiz için bir fırsat penceresine değil, hızla büyüyen bir umut boşluğuna işaret ediyor. Yani, diploma sayımız arttı ama diplomaların değeri düştü. Üniversite artık işsizlikle eş anlamlı hale geldi. Bu tabloyu değiştirebilirsek, Türkiye’de sadece eğitimde değil, ekonomide de büyük atılım gerçekleştirebiliriz. Değiştiremezsek, niteliksiz genç nüfusun, en büyük risk hale geldiğini göreceğiz” dedi.
Pehlivanoğlu, “Bu yıl bir yükseköğretim programına yerleşen her 10 öğrenciden 7’si sınava tekrar girenlerden oluşuyor. Bu yıl son sınıf düzeyinde, puanı hesaplanan öğrencilerin sadece yüzde 16,5’u bir örgün lisans programına yerleşmiş. Bir ülke, üniversite mezun sayısını arttırmak isteyebilir bu çok doğal. Ama ülkenin motor gücü olan 4 yıllık lisans programlarının niteliğini ayakta tutmak, ülkeyi taşıyacak genç nüfusu organize etmek ve eğitmek koşuluyla. Eğer lise mezunlarının bu kadar azı giriyorsa, sistemde büyük bir ekonomik kayıp vardır. Biz bunu hesapladık, yıllık 3 milyar lira devletin bütçesine ek kaynak israfına sebebiyet veriyor. Bir bu kadar da ailelerin çocukları için harcadığını düşünürseniz, yılda yaklaşık 6 milyar lirayı çocukları tekrar tekrar okutmaya çalışarak, tekrar tekrar umutsuzlukla ve mezuna kalma psikolojisi altına sürükleyerek ciddi bir ekonomi israfına da yol açıyoruz” ifadelerini kullandı.
DİPLOMANIN 11’İNCİ SINIFTA VERİLMESİ ÖNERİSİ
“Türk Eğitim Derneği olarak üniversite kapısındaki yığılmayı aşağıya çekmek mecburiyetindeyiz” diyen Pehlivanoğlu, “Onun için 11’inci sınıfta lise diploması verilmesini öneriyoruz. 11’inci sınıfta lise diploması alan öğrencilerden, açık öğretime gidenler, meslek yüksekokuluna gidenler, beceri okuluna gidenler ve ön lisans programlarına gidenlerin okul başarı puanıyla sınavsız üniversiteye girmesini istiyoruz. 12’nci sınıfın Fransa modelinde olduğu gibi, devletin kaynaklarını, insanları kolundaki bilezikleri satarak çocuklara dershane baronlarına paralarını yatırmalarını istemiyoruz. 12’nci sınıfın bir geçiş dönemi olarak, Türkiye Cumhuriyeti’nde üniversite sınavına, okulunda hazırlanma yılı olmasını istiyoruz. Böylece hiçbir sorumlu dışarıda özel ders vermek devletin içerisine girmesin ve çocuklarımızın ailelerine verdikleri evlatlar için hayat mücadelesindeki kaynaklar, lüzumsuz yere harcamasın” dedi.
‘YAPAY ZEKA BÖLÜMLERİNDE STRATEJİK OLARAK MİLLİ DOKTORA PROGRAMLARI UYGULANMALI’
Yapay zeka konusunda değinen Pehlivanoğlu, “Yapay zeka eğitimi yalnızca bir bilim yatırımı değil bir egemenlik meselesidir. Türkiye bu alanda geri kalamaz. Yapay zeka bölümlerinde nitelikli akademisyen açığı hızla giderilmelidir. Yapay zeka bölümlerinde stratejik olarak milli doktora programları uygulanmalıdır. Bunların yurt dışında yetiştirilmesi gerekir. Mevcut lisans programlarında dönüşüme gitmek gerekir. Yani yapay zeka lisans programı açacağınıza mevcut programların içerisine bir alan olarak yapay zeka öğrenmeyi ve detayını koymanız gerekir diye düşünüyoruz. 21’inci yüzyılda aklı boş olanın midesi boş oluyor. Dolayısıyla eğitim, kalkınmanın aslında motor gücüdür. Eğitim üzerinden kalkınırsınız. Bunu anlamak için Vietnam gibi ülkelere bakabilirsiniz. Yani Vietnam 10 yıl önce yüksek teknoloji ihracatında bizim altımızdayken bugün 220 mislimiz. Sonuç olarak bugün 2025-2026 eğitim öğretim yılına girerken devlet okullarının niteliklerini konuşmak yerine biz özel okulların ücretlerini konuşuyoruz. Nitelikli öğretmen yetiştirilmenin yollarını tartışmak yerine atanamayan öğretmenleri konuşuyoruz. Okulu kıymetli hale getirmenin adımları konuşmak yerine ideolojik bölünmeleri konuşuyoruz. Eğitimin en temel meseleleri fırsat eşitliği, öğretmen niteliğidir. Biz çocuklarının yararını merkeze almak yerine her seferinde yeni bir kutuplaşmanın girdabına sürükleniyoruz” diye konuştu.
Pehlivanoğlu, son olarak şunları söyledi:
“Türk Eğitim Derneği olarak bizim bir çağrımız var. Eğitim yalnızca bugünün sorunlarını yönetmek değildir. Eğitim ülkenin geleceğini tasarlamaktır. Eğitim hiçbir görüşün, düşüncenin veya siyasi partinin tatmin alanı değildir. Eğitim bir millet ödevidir. Eğer bugünkü gidişat aynı şekilde devam edersek nitelikli insan yetersizliği, genç işsizliği ve umutsuzluğu, küresel rekabette geri kalış gibi Türkiye çok büyük risklerle altından kalkamayacağı durumlarla karşı karşıya kalacaktır. Ama bu tablo kesinlikle bir kader değildir. Eğitim bir beka meselesidir. Terörsüz Türkiye ülkemiz için çok kıymetlidir. Terörsüz Türkiye’deki uzlaşın eğitimde de olması gerekir. Eğitim, hiçbir siyasi partinin tatmin alanı olmadığına göre, eğitim de milletin yoksul çocukları, dezavantajlı çocukları için bir mutabakatla bakandan bakana, YÖK Başkanı’ndan YÖK Başkanı’na değişmeyecek bir stratejiye ortak olması gerekir. Eğitim, günlük siyasetin değil, ortak aklın, ortak vicdanın ve ortak geleceğin konusu olmalıdır. Gençlerin umudunu büyütelim ve Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin önderliğinde her siyasi görüşten sivil toplumların katıldığı eğitimde ana sorunlarını tartışacağımız ama hiçbir şekilde bundan sonra değiştirilmeyecek şekilde bir yol haritasına sahip olalım.”