TCMB Başkan Yardımcıları Karahan ve Akçay soruları yanıtladı

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) Başkan Yardımcısı Hatice Karahan, 2024 başından bu yana konkordato ilan eden firmaların istihdamdaki payının, örneğin binde beş civarında olduğunu belirterek, “Genel ekonomik görünüme burada bir risk olduğunu değerlendirmiyoruz ve özellikle de bir önceki sıkılaşma dönemine kıyasladığımızda, 2018-2019 dönemine baktığınızda, bu firmaların ekonomideki etkileri ve payları çok daha düşük.” dedi.

TCMB Başkanı Fatih Karahan’ın, yılın 3. Enflasyon Raporu’nun tanıtımı amacıyla İstanbul Finans Merkezi’ndeki Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Yerleşkesi’nde düzenlediği bilgilendirme toplantısında bazı sorulara başkan yardımcıları Hatice Karahan ve Osman Cevdet Akçay yanıt verdi.

Hatice Karahan, beklenti anketlerine yönelik soruya, “Ek sorular veriliyor artık anketlerde. Burada tabii amacımız iletişim stratejimizin etkinliğini artırmak. Bir yandan piyasa tarafından sıkılığın nasıl algılandığını anlamak istiyoruz, aynı zamanda iletişim stratejimizin nasıl etkili olduğunu anlamaya çalışıyoruz. Burada yapılan yorumlar bize bu anlamda ek bilgi verme kapasitesine sahip. Bundan faydalanıyoruz. Ama bu çift taraflı bir şey. Aynı zamanda bazı revizyonlarda sebebini anlamak da yine piyasa katılımcılarının not düştüğü revizyon yapıyorum, bir değişiklik yapıyorum ama sebebi şudur diye bunu görmek de eğer özellikle bir ayrışma varsa bunun sebebini anlamak da bizim için faydalı oluyor.” yanıtını verdi.

“Rezervleri dış şoklara karşı dirençli durabilmek için biriktiriyoruz”

Karahan, rezerv biriktirme politikasının neyin üzerine kurulu olduğuna ilişkin soru üzerine, şunları söyledi:

“Rezerv üretimi politikamız her toplantıda gündeme geliyor. Biz genelde rezervleri dış şoklara karşı dirençli durabilmek için biriktiriyoruz, bu anlamda rezerv tutuyoruz diğer birçok merkez bankası gibi. Burada önceliğimiz rezerv yeterliliğini sağlamak. Uluslararası standartlar var bildiğiniz gibi, bu anlamda da rezerv yeterliliğini çeşitli göstergelerle ölçüyoruz. Bunların arasında rezerv/ithalat, rezerv/M2, rezerv/kısa vadeli borç gibi göstergeler var. Bunları kullanarak rezerv yeterliliğimizi düzenli olarak ölçüyoruz. Burada bizim yeterlilik seviyelerine bu göstergelerde eşiklere ulaşmamız ve bunları geçmemiz önemli. Son duruma baktığımızda rezervlerimizde ciddi bir yükselme yeniden başladı ve göstergeler bağlamında da bazılarında yeterli eşiğin üzerine geçmiş durumdayız. Bunun arasında rezerv/ithalat, rezerv/M2 gibi göstergeler var. Tabii bu bizim için yeterli değil. Diğer göstergeler anlamında da yine yukarı yönlü hareketlerin gerçekleşmesi için, eşiğin aşılması için rezerv biriktirme politikamız devam edecek. Burada önemli olan uygun piyasa koşullarının olması, piyasa koşulları el verdiği sürece rezerv biriktirebiliriz. Dolayısıyla bunu yaparken aktarım mekanizmasının ve likidite koşullarının olumsuz etkilenmemesine dikkat ederek, trade-off’ları dengeleyerek rezerv biriktirme politikamızı ilerleteceğiz.”

Konkordato, iflaslardaki artış ve sanayideki problemlere yönelik soru üzerine Karahan, son dönemde, konkordatonun finansal stres yaşayan firmaların başvurduğu bir yöntem olduğunu belirterek, en önemli sorunun “bunun ekonomiye etkisinin ne olduğu sorusu” olduğunu kaydetti.

Karahan, şöyle devam etti:

“Buna baktığımızda bu firmaların ekonomik faaliyetleri birçok açıdan değerlendirilebilir. Satışlar, ihracat, istihdam ve krediler gibi. 2024 başından bu yana konkordato ilan eden firmaların istihdamdaki payı örneğin binde beş civarında. Yine ihracattaki payları da oldukça düşük. O da yine binde yedi civarlarında bir rakama tekabül ediyor. Elbette şunu da düşünmeliyiz, bu firmaların payı ekonomide küçük ya da ihracatta ya da istihdamda küçük ama onların bağlantılı olduğu tedarikçilerin payı nedir? Bunu da inceliyoruz, verileri sürekli takip ediyoruz.”

“Burada da oldukça tedarikçilerin istihdamdaki, ihracattaki ya da satışlardaki payının yine binde oranlarla tek hanede oldukça düşük seviyelerde olduğunu görüyoruz.” diyen Karahan, “Bu anlamda genel ekonomik görünüme burada bir risk olduğunu değerlendirmiyoruz ve özellikle de bir önceki sıkılaşma dönemine kıyasladığımızda, 2018-2019 dönemine baktığınızda, bu firmaların ekonomideki etkileri ve payları çok daha düşük. İstihdam tarafındaki etkileri, az önce belirttiğim gibi zaten payları düşük bir istihdamda ama şunu da görmek gerekir, burada istihdamda bir kayıp yaşandığında bu firmalardan ayrılan kişiler makul sürelerde yine de diğer sektörlerde, diğer firmalarda iş bulabiliyorlar. O yüzden temerrüt kaynaklı olarak işsizlik oranında önemli bir artış beklemiyoruz.” diye konuştu.

Sanayideki hususların birkaç boyutu olduğunu anlatan Karahan, bunların rekabetçilik, arzdaki sorunlar ve istihdam olduğunu belirtti.

Karahan, “Rekabetçilikle başlamam gerekirse, sanayideki görünümü etkileyen faktörler aslında dış talepteki zayıf görünüm, özellikle ihracat tarafında dış görünüm, dış talep. Burada biz analizlerimizde bunun en temel belirleyici hususu olduğunu görüyoruz. Elbette son dönemde artan korumacı eğilimler de var. Kur ve finansman maliyeti de var ancak avro açısından baktığımızda, ihracatın yüzde 47’si avro cinsinden olduğu için üretici fiyatlarıyla avro kurundaki değerlemeyi kıyasladığımızda bu anlamda rekabet gücünün düşmediğini görebiliriz. Zaten ihracat bu yılın 7 ayında yüzde 25 arttı. Diğer boyutlarda, arz kapasitesi ve arzdaki düşüş, burada bir ayrışma yapmak önemli. Verimli arz kapasitesi var olduğu müddetçe, korunduğu müddetçe burada çok ciddi bir risk olduğunu düşünmüyoruz.” ifadelerini kullandı.

Karahan, istihdam tarafında sanayi ve hizmetler arasında bazı geçişlerin olabildiğine dikkati çekerek, “Bu gelişmiş ülkeler geneline baktığımızda da görülen, büyümeyle ve kalkınmayla birlikte oldukça görülen bir durum. Çünkü sanayide otomasyon ve verimlilik artışları olabiliyor ve katma değer artsa da istihdama yansıma sınırlı olabiliyor.” dedi.

“Sıkı para politikası önümüzdeki dönemde devrede olacak”

TCMB Başkan Yardımcısı Akçay ise reel getiriye ilişkin soruya ilişkin, aylık enflasyonun aşağıya geldikçe reel değerlendirme üzerinde aşağıya doğru baskı devreye girdiğini belirterek, “Enflasyon aşağıya geldikçe geçişkenlik ve kurdan enflasyona geçişkenlik azaldığı için belli bir orandaki kur artışının enflasyon üzerindeki etkisi de azalıyor. Dolayısıyla aşağıya doğru baskı daha da artıyor. Oynaklığı ve düzeyi düşen enflasyon dönemlerinde bunlar çok normal olan olgular.” değerlendirmesinde bulundu.

Gelecek dönemde bu oynaklığın ve düzeyinin de azalacağı bir dönem olacağını beklediklerini dile getiren Akçay, şunları kaydetti:

“Herhangi uzunluktaki bir pencerede sabit 6-8 ay uzuyor ya da hareketli bir pencerede baktığınızda muhtemelen eskisi kadar olmasa da düşük bir miktarda TL değerlenmesi görebilirsiniz ya da pek kayda geçmeyecek oranda bir TL değersizleşmesi de reel bazda görebilirsiniz. Ama para politikası sıkılığı, yerel para cinsi olan varlıklara cazibeyi koruduğu sürece bunların hiçbiri aslında problem de teşkil etmeyecektir. 2026’ya dair yaptığımız çerçeve değişikliği, geçmekte olduğumuz dönem bunlar hepsi birbiriyle ilintili . Sıkı para politikası aslında bence hala önümüzdeki dönemde devrede olacak. O yüzden geçmişte gördüğümüz reel değerlenmelerin şimdi görülmeyecek olmasının herhangi bir problem teşkil edeceğini düşünmüyoruz. Zaten rezerv akümülasyonu da ya yurt dışından gelecek akımlarla ya da yurt içindeki TL tarafına dönüşten olacak. Biz politika duruşumuzu gerekli yerde tuttuğumuz takdirde herhangi bir problem çekeceğimizi düşünmüyoruz.”

Akçay, don ve kuraklığın rekoltedeki kaybının enflasyona yansımasının nasıl olacağına ilişkin soruya ise “Bu risklerin hepsi aslında verdiğimiz rakam içinde içerilmiş vaziyette. Sadece çok uç noktalara giden durumda bu hedefi zaten değiştireceğimizi söyledik. Öngördüğümüz görüntüyü tamamıyla terse çıkaracak bir şey olmadığı takdirde bu 16’yı koruyacağımız, zaten bu varsayımlar hepsi içinde var bunların.” yanıtını verdi.