ORSAM’ın raporunda Suriye’nin sadece 6 ayda küresel güçlerle diyalog kuran ülkeye dönüştüğü vurgulandı Açıklaması

Ortadoğu Araştırmaları Merkezinin (ORSAM), ” Suriye‘de Devrimin İlk Altı Ayı: Meşruiyet ve İstikrar İnşası” başlıklı raporunda, yeni Suriye hükümetinin kuruluşundan bu yana ülkenin yeniden inşası, siyasal meşrutiyet kazanması ve bölgesel ilişkileri tesis etme yolunda attığı adımlar ele alındı.

ORSAM’ın raporunda, ülkenin geçiş sürecine dair tespit ve değerlendirmelere yer verildi.

Raporda, Suriye’de Baas rejiminin devrilmesinin ardından başlayan geçiş sürecinde yeni yönetimin meşruiyet arayışı ile karşılaştığı meydan okumaların öne çıktığına işaret edildi.

Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed Şara liderliğinde kurulan yeni Suriye yönetiminin, savaşın yarattığı siyasal, toplumsal ve kurumsal tahribatı onarmayı amaçlayan bütüncül bir meşruiyet inşa sürecini başlattığı aktarılan raporda, “Üniter devlet yapısının yeniden tesisi, toplumsal kapsayıcılığı önceleyen politikalar, Ulusal Diyalog Konferansı gibi katılımcı süreçlerin işletilmesi ve geçici anayasa aracılığıyla hukuki teminatların sağlanması bu stratejinin başlıca dayanaklarını oluşturmuştur.” ifadeleri kullanıldı.

Raporda, ?yeni yönetimin “kapsayıcılık” ilkesine önem atfettiği vurgulanarak, “Etnik, dini ve mezhepsel azınlıklara yönelik kapsayıcı söylem ve eylemler, kurumsal temsiliyette gözetilen çeşitlilik, atamalarda benimsenen denge politikası ile geçici anayasal düzenlemelere yansıtılan eşit vatandaşlık ilkesi, bu vizyonun somut yansımaları olarak dikkat çekmektedir.” değerlendirmesinde bulunuldu.

Kapsayıcılık ilkesi ön planda

Suriye yönetiminin, mezhepsel ve etnik parçalanmaya karşı üniterlik ilkesi etrafında şekillenen bir siyasal vizyon ortaya koyduğuna işaret edilen raporda, bu vizyonun ülke içinde güvenlik ve kurumsal yapıların merkezileştirilmesinin yanı sıra dış politikada bağımsız ve dengeleyici bir çizgiyi benimsemeyi hedeflediği belirtildi.

Raporda, şubatta düzenlenen Ulusal Diyalog Konferansı’nın, yeni yönetimin meşruiyet inşa etme sürecinin “en kritik dönüm noktalarından” ve siyasal meşruiyetini kurumsal ve normatif düzeyde tesis etmeye yönelik “en kapsamlı girişimlerinden biri” olduğu aktarıldı.

Konferanstaki katılımcı temsiliyet arayışı, tartışma konularının kapsamı ve kurucu nitelikteki kararların, yeni yönetimin halkın rızasına dayalı bir yönetim mimarisi kurma çabasını yansıttığı kaydedilen raporda, şu ifadeye yer verildi:

?”Şara yönetiminin yeni bir anayasa yapım süreci başlatma iradesi, yalnızca ülkenin acil hukuki düzenleme ihtiyacına yanıt vermekle kalmayıp aynı zamanda yeni yönetimin toplumsal meşruiyetini inşa etme çabasının da önemli bir aracı olarak değerlendirilebilir.”

Raporda, Suriye yönetiminin çoğulcu bir hükümet kurması ve 14 Haziran’da Halk Meclisi Seçimleri Yüksek Komitesini oluşturmasının, “halkın rızasına dayalı bir siyasal düzen” inşa etmeye çalıştığını ve meşruiyetini geniş toplumsal mutabakat arayışından devşirmeyi hedeflediğini gösterdiği vurgulandı.

Bölgesel ilişkilerin normalleştirilmesi

Suriye’de devrim sonrasındaki ilk 6 aylık dönemde dış politikanın şekillenmesinde ve ittifak tercihlerinde siyasi, ekonomik ve askeri yapının zayıflığı, geçiş sürecinin güvenlik öncelikleri ve jeopolitik rekabet dinamikleri gibi etkenlerin belirleyici olduğu kaydedilen raporda, “Şara yönetimi bu doğrultuda uluslararası topluma yeniden entegrasyon, bölgesel ilişkilerin normalleştirilmesi ve ekonomik yaptırımların hafifletilmesini hedefleyen pragmatik bir dış politika yaklaşımı benimsemiştir.” denildi.

Raporda, Suriye’nin yeni kimlik tanımlaması, siyasi ve ekonomik yapının değişimi, Suriyeli yeni siyasal elitlerin farklı tercihleri, uzun süreli iç savaşın yarattığı sorunlarla baş edebilmek için yeni dönemde farklı önceliklerin ortaya çıkması gibi nedenlerin dış politikada değişimi zorunlu kıldığının altı çizildi.

Suriye’nin, komşularının yanı sıra bölge ve uluslararası sistemle daha uyumlu bir ilişki geliştireceğine değinilen raporda, yeni yönetimin ilk altı aylık diplomatik temaslarının bunu teyit ettiği belirtildi.

Küresel güçlerle diyalog kuran bir Suriye

“Şara yönetimi, Ocak-Temmuz 2025 döneminde dış politikada dinamik bir diplomasi izleyerek geçmişle kesin bir kopuş sergilemiştir. Suriye yalnızca 6 ay gibi kısa bir sürede bölgesel ortaklıklar ve küresel güçlerle diyalog kuran bir ülkeye dönüşmüştür.” ifadesi kullanılan raporda, ülke için gerekli yaptırım muafiyetleri ve uluslararası desteğin sağlandığı, reform ve bölgesel barış taahhütlerinin verildiği vurgulandı.

Raporda, Suriye Cumhurbaşkanı Şara’nın ilk yurt dışı ziyaretini Suudi Arabistan’a gerçekleştirmiş olması, Şara’nın Arap Birliği Zirvesi’ne katılımı ve Arap ülkeleri ile yaşanan yoğun diplomasi trafiğinin, Esed dönemindeki İran eksenli siyaset çizgisinden çıkarak Arap ülkeleriyle yakınlaşmaya geçişi ve güçlü bir şekilde Arap dünyasına dönüşü simgelediği belirtildi.

Türkiye ile Suriye arasında çok boyutlu ve derin işbirliğinin kurulmaya başlandığına işaret edilen raporda, “İki ülke ilişkisinde Türkiye’yi diğer ülkelere kıyasla öne çıkaran alan savunma ve güvenlik olmuştur. Şara’nın devrim sonrası süreçte 3 kez Türkiye’ye ziyaret gerçekleştirmesi iki ülke arasındaki ortaklık arayışını yansıtmaktadır.” denildi.

ABD ile kurulan temasların Suriye’nin uluslararası sistemle yeniden entegre olma arzusunu açıkça ortaya koyduğu belirtilen raporda, ABD Başkanı Donald Trump yönetimiyle yapılan görüşmelerde terör örgütü DEAŞ’la mücadele, İsrail’e yönelik güvenlik garantileri ve İran etkisinin engellenmesi gibi konularda uzlaşı sağlandığı, bunun sonucunda ABD tarafından Suriye’ye yönelik yaptırımların kaldırılmasının kararlaştırıldığına vurgu yapıldı.

Raporda, Avrupa ülkeleriyle geliştirilen temaslar ve uluslararası platformlara katılımın, Suriye’nin yeni dönemde küresel aktörlerle daha yapıcı ve dengeli bir ilişki kurma niyetini pekiştirdiğinin altı çizildi.

Suriye’deki kurumlar yapılandırma sürecinde

İç savaş döneminde İdlib’de şekillenen siyasi ve askeri yapılanmanın, yeni yönetimin şekillendirdiği devletin askeri ve güvenlik kurumlarının temelini oluşturduğu bildirilen raporda, bu yapının reformlar ve entegrasyon süreçleriyle ihtiyaçlara uygun biçimde yapılandırıldığına dikkat çekildi.

Raporda, eski rejim unsurlarının dağınık ve kontrolsüz yapısının, Suriye’de en ciddi iç güvenlik tehdidi olarak öne çıktığı vurgulanarak, şunlar kaydedildi:

“Ancak Şam yönetimi, bu tehdidi genel af uygulamaları, uzlaşı merkezleri ve kapsamlı askeri operasyonlar yoluyla büyük ölçüde kontrol altına almayı başarmıştır. Buna karşın söz konusu milis grupların olası dış destekle özellikle sahil bölgelerinde yeniden örgütlenme ihtimali uzun vadeli bir güvenlik riski olarak varlığını korumaktadır.”

Şam yönetiminin uyuşturucu ve silah kaçakçılığıyla mücadelesinin batıda Lübnan, güneyde Ürdün ve doğuda Irak sınırlarında yoğunlaşırken, Türkiye sınırı boyunca uzanan bölgelerin sükunet, güvenlik ve istikrar açısından öne çıktığı aktarılan raporda, “Bu istikrarın temel nedeni, Türkiye’nin iç savaş boyunca sınır hattında gerçekleştirdiği sınır ötesi operasyonlar ve sınır bölgesinde sağladığı etkin kontrolün olumlu sonuçlarıdır.” ifadesi kullanıldı.

Suriye’deki DEAŞ varlığı

Raporda, terör örgütü DEAŞ’ın, Baas rejiminin devrilmesinin ardından yeni bir strateji benimsediği kaydedilerek, örgütün, Suriye’deki dini ve mezhepsel azınlıkları hedef alarak toplumsal fay hatlarını harekete geçirmeyi ve ülkedeki yabancı savaşçıları saflarına çekme suretiyle operasyonel kapasitesini artırmayı amaçladığı belirtildi.

?Örgütün eylemlerinde yavaş ama istikrarlı bir artış gözlemlendiği bildirilen raporda, ABD ile ilişkilerin normalleşmesinin ardından Şam yönetiminin DEAŞ ile mücadelede artan sorumluluğunun, Türkiye’nin girişimleriyle kurulan ve terörle mücadelede bölgesel işbirliğini öngören “Beşli Mekanizma”nın önemini artırdığı vurgulandı.

Terör örgütü PKK/YPG ile yapılan mutabakat

Raporda, devrik rejim yanlılarının kıyı bölgelerinde başlattığı isyanlar, Suriye’de SDG adını kullanan terör örgütü PKK/YPG’nin merkezi yönetime entegre olma konusunda ayak diremesi ve İsrail’in güneydeki istikrarsızlaştırıcı müdahalelerinin, siyasi birliğin önündeki engellerden olduğu belirtildi.

Suriye yönetiminin, terör örgütü PKK/YPG’nin silahsızlanması ve merkezi yapıya entegrasyonu için siyasi müzakereleri tercih ettiğine değinilen raporda, martta taraflar arasında anayasal haklar karşılığında bölgenin Şam’a bağlanmasını öngören bir mutabakatın imzalandığı anımsatıldı.

Raporda, terör örgütü PKK/YPG’nin, müzakereleri bilinçli şekilde tıkadığına, bu durumun taraflar arasındaki uzlaşının geleceği konusunda ciddi belirsizlikler doğurduğuna ve ülkenin siyasi birliği açısından risk oluşturduğuna dikkat çekildi.

İsrail’in, Suriye’ye yönelik saldırgan tutumu

Esed’in devrilmesinin ardından Suriye’nin toprak bütünlüğüne yönelik en ciddi dış tehdidin İsrail’den geldiğine işaret edilen raporda, şu değerlendirmede bulunuldu:

“İsrail, gerek askeri işgaller gerekse düzenli hava saldırıları yoluyla Şam yönetimini zayıflatmayı hedeflemiş; Suriye’nin zayıf, parçalanmış ve merkezi otoriteden yoksun bir yapıda kalmasını stratejik bir öncelik olarak benimsemiştir. Ancak Suriye’nin siyasi birliğinin ve kalıcı istikrarının sağlanabilmesi için İsrail’in bu müdahaleci politikalarına son verilmesi gerekmektedir.”

Raporda, bu yıl itibarıyla uluslararası yaptırımların kaldırılmasının, Suriye’ye yönelik yatırım ve insani yardım kanallarının yeniden açılmasına imkan tanıdığı ve ekonomik toparlanma açısından önemli bir fırsat ortaya çıkardığı belirtildi.

Bu bağlamda Türkiye, Körfez ülkeleri ve bazı Avrupa devletlerinin, başta altyapı, enerji ve inşaat olmak üzere çeşitli alanlarda yatırım projeleri hazırladığına değinilen raporda, diasporadaki Suriyelilerin ülkeye dönüşlerinin ve yeniden yapılanma sürecine yönelik katkılarının ivmelendiğine işaret edildi.

Şara liderliğindeki yeni Suriye’nin ilk 6 ayının, savaş sonrası döneme dair temkinli bir iyimserliği besleyen umut verici bir başlangıç sunduğu kaydedilen raporda, “Bu dönem, ülkenin çatışma sonrasında ulusal birlik, siyasal meşruiyet ve bölgesel uyum temelinde yeniden inşa edilebileceğine işaret eden somut bir potansiyelin belirdiği bir geçiş süreci olarak kayda geçmiştir.” ifadesine yer verildi.