TBMM’de “Terörsüz Türkiye” hedefi doğrultusunda kurulan ve TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş başkanlığında toplanan Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu, sendika temsilcilerini dinledi.
Komisyonun 8. toplantısının birinci oturumunda söz alan Memur-Sen Genel Başkanı Ali Yalçın, terörün, kendileri için sadece güvenliği değil, aynı zamanda toplumun sosyal barışını, kamu hizmetlerini, çalışma hayatını hedef alan büyük bir tehdit ve en önemlisi insanlığa karşı işlenmiş bir suç olduğunu söyledi. Yalçın, bu nedenle kimden gelirse gelsin, hangi gerekçeye dayandırılırsa dayandırılsın, teröre asla meşruiyet kazandırılamayacağını vurguladı.
Memur-Sen olarak hazırladıkları “Çalışma Hayatı ve Terör” raporuna işaret eden Yalçın, raporda Türkiye‘nin terörle mücadelesini çarpıtmak isteyen odaklara karşı gerçekleri verilerle ortaya koyduklarını anlattı. Yalçın, “Bu raporumuzla ortaya koyduğumuz şudur, terör yalnızca cana değil, aynı zamanda emeğe, kamu hizmetine ve toplumsal barışa doğrudan kasteden bir tehdittir.” diye konuştu.
Yalçın, kamu görevlilerinin devlet ile vatandaş arasında köprü vazifesi gördüğünü dile getirerek, “Eğer bu süreç başarıya ulaşacaksa bunun yolu milletin gerçek duyarlılıklarını, endişelerini ve beklentilerini doğru okumaktan geçer. Bu nedenle Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonunu toplumsal bir proje olarak görüyor ve sahada her gün yüz yüze geldiğimiz tecrübelerimizle, bu sosyolojinin okunmasına katkıda bulunmak, bizim için yalnızca bir görev değil, aynı zamanda tarihi bir sorumluluktur diye düşünüyoruz.” değerlendirmesinde bulundu.
Memur-Sen olarak sürece ilişkin dikkat edilmesi gereken birkaç hususu dile getirmek istediğini söyleyen Yalçın, şunları kaydetti:
“Süreç, özgürlük, adalet, demokrasi ve milli birlik temelinde yürütülmelidir. Sivil toplum kuruluşları sadece dinlenen değil, gerçek anlamda sürecin paydaşı kılınmalı, yalnızca bir defaya mahsus görüşleri alınan kuruluşlar olmamalı. Devlet kuşatıcı ama kararlı olmalı, terörü cesaretlendirecek hiçbir adım söz konusu olmamalıdır. Çözüm sürecinde, tüm iyi niyet ve çabalara rağmen yaşanan olumsuzluklardan ders çıkarılmalı, sürecin sabote edilmesine ve sekteye uğratılmasına karşı ihtiyatlı davranılmalıdır. Yeni ve sivil bir anayasa yapılmalı. Toplumun bütün kesimlerini kapsayan toplumsal sözleşme oluşturulmalıdır. Terörün mağdur ettiği vatandaşlarımızın acısı politize edilmemeli, toplumsal vicdanın ortak paydası olmalıdır. Terör örgütü PKK, sadece Türkiye ve Irak’ta değil, hangi adı taşırsa taşısın, bütün ülkelerdeki bileşenleriyle birlikte silah bırakmalıdır. Suriye’deki yapılanma orada durduğu müddetçe Terörsüz Türkiye projesi gerçekleşmemiş olacaktır. İsrail-Amerikan projesinin Suriye’de hayat bulmasına müsaade edilmemelidir. Bu konu pazarlık konusu yapılamaz. ve yine şehitlerimizin hatırası, gazilerimizin fedakarlığı, annelerimizin gözyaşı bu sürecin kırmızı çizgisi olmalıdır.”
Terör vesayeti kalktığında Türkiye’nin sadece daha güvenli değil, aynı zamanda daha huzurlu, daha güçlü ve daha müreffeh olacağının altını çizen Yalçın, bu hedefe ulaşmak için üzerlerine düşen her sorumluluğu almaya hazır olduklarını ifade etti.
Terörsüz Türkiye’nin Türkiye Yüzyılı’nın ön şartı olduğunu da belirten Yalçın, konuşmasında, 2017’de Tunceli’de PKK’lı teröristler tarafından kaçırıldıktan sonra şehit edilen öğretmen Necmettin Yılmaz ve Batman’ın Kozluk ilçesinde okuldan eve dönerken PKK’lı teröristlerin saldırısı sonucu şehit olan müzik öğretmeni Şenay Aybüke Yalçın’ı andı.
“Bu özlemi gerçeğe dönüştürmek hepimiz için anayasal bir görev”
Türkiye Kamu-Sen Genel Başkanı Önder Kahveci ise Türkiye’nin 1980’lerden bu yana bölücü terörle mücadele kapsamında hem ekonomik hem de insani açıdan ağır bedeller ödediğini anlattı.
Kahveci, terörün Türkiye’de aynı zamanda kamu hizmetlerini sekteye uğrattığını, ekonomik, sosyal ve siyasal boyutlarıyla kamu çalışma hayatına da büyük zararlar verdiğini bildirdi.
PKK terör örgütünün kamu çalışanlarına yönelik saldırılarına dikkati çeken Kahveci, “Bu saldırılarla, eğitimden sağlığa, yerel yönetimden adalet sistemine kadar kamu hizmetinin temel taşlarını çökertmek ve devlet otoritesini zayıflatmak amaçlanmıştır. Çok sayıda öğretmenin şehit edilmesi, doktorların yollarının kesilerek öldürülmesi, kaymakamların bombalı saldırılarda hayatlarını kaybetmeleri, çalışanlarımızın terör örgütü mensuplarınca kaçırılmaları, kamu görevlilerini endişeyle yüz yüze bırakmıştır.” dedi.
Terörsüz bir Türkiye’de bu tablonun kökten değişeceğine inandıklarını belirten Kahveci, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Kamu görevlilerinin can güvenliğinin tehdit altında olmadığı, aksine huzur ve barış ortamının hakim olduğu bir ülkede, bölgede sunulan kamu hizmetinin niteliği ve kalitesi de dolayısıyla artacaktır. Terörün ortadan kaldırılmasıyla birlikte Doğu ve Güneydoğu Anadolu’nun sadece kamu hizmetleri açısından değil, sosyal ve ekonomik gelişim açısından da cazibe merkezlerine dönüşmesi mümkün olacaktır. Bu dönüşüm bölgenin daha homojen bir kimliğe sahip olmasına, terör nedeniyle bölgeden göç eden halkın da yeniden memleketlerine dönebilmelerinin imkanını sağlayacaktır. Bu nedenle ulaşılacak huzur ve güven ortamının en büyük kazanımı yalnızca güvenlik değil, aynı zamanda Türkiye’nin her köşesinde eşit hizmet alma hakkının korunması ve devlet-vatandaş bağının güçlenmesi olacaktır.”
Kendileri için en önemli meselenin Anayasa çerçevesindeki hassasiyetlerinin korunması olduğunu belirten Kahveci, “Terörsüz Türkiye hedefinin Anayasa’nın ilk 4 maddesi ile 42. ve 66. maddelerinde ifadesini bulan ilkeler etrafında toplanmaktan geçtiğini” söyledi.
Kahveci, Terörsüz Türkiye hedefinin milletin ve devletin geleceği için atılmış önemli bir adım olduğunu kaydederek, “Bu özlemi gerçeğe dönüştürmek hepimiz için anayasal bir görev, hukuki bir sorumluluk, tarihi bir mecburiyettir.” ifadelerini kullandı.
“Sahici biçimde kucaklayacak demokratik reformlarla çözülebilir”
Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK) Eş Genel Başkanı Ayfer Koçak, sürecin sadece parlamentoya sıkıştırılmayan, demokratik kitle ve emek meslek örgütlerinin de sözünü kurabildiği demokratik bir işleyişle açık, şeffaf şekilde paylaşılarak ilerlemesini önemsediklerini söyledi.
Başta ABD, İngiltere, Avrupa Birliği ve İsrail gibi emperyalist ülkelerin petrolden ve coğrafyanın stratejik öneminden kaynaklı olarak bölge üzerindeki hesaplarının ve çıkar kavgalarının sorunu daha da karmaşıklaştırdığını, çözümü zorlaştırdığını belirten Koçak, sorunun çözümünün ertelenmesinin, gelecekte daha ağır bedeller doğuracağına dikkati çekti.
Koçak, “Bu sorun, bir halkın varlığını tanıma, kendini ifade ve eşit yurttaşlık temelinde onurlu bir yaşam kurma dinamiklerini sahici biçimde kucaklayacak demokratik reformlarla çözülebilir. Aksi halde ülkemiz sadece tarihsel bir fırsatı yitirmekte kalmayacak, aynı zamanda daha derin bir siyasal, toplumsal ve ekonomik krizin içine sürüklenecektir.” dedi.
KESK Eş Genel Başkanı Ahmet Karagöz ise Türkiye’nin tarihi birikimi ve potansiyeliyle bu sorunu çözebilecek güce, özgür, eşit, bir arada yaşama iradesine sahip olduğunu vurguladı. Karagöz, “Sorunun çözümü için basit bir formül öneriyoruz, bugüne kadar bu konuda ne yapıldıysa şimdi tersi yapılmalıdır.” ifadelerini kullandı.
Uygulanabilir, somut ve kısa, orta, uzun vadede yapılacakların belirlendiği, tarafların üzerinde hem fikir olduğu, sivil toplum, emek ve meslek örgütlerinin, aydınların katkı sunduğu bir eylem planı çıkarılmasını isteyen Karagöz, öncelikli yapılması gerekenlerin hemen hayata geçirilmesi, emek, insan hakları, demokrasi ve laiklik ekseninde hukuk devletiyle özdeş temel ilkeler ortaya konulması gerektiğini söyledi.
Karagöz, KESK olarak “Kürt meselesinin çözümünde atılması gereken adımlara ilişkin 17 maddelik önerilerini” komisyona sundu.