İstanbul Sanayi Odası (İSO) Yönetim Kurulu Başkanı Erdal Bahçıvan, “Türk sanayisi atılım yaparak bir üst lige çıkmalıdır. Bunun için hem sanayicilerimizde, hem de politika yapıcılarımızda önce genel bir zihniyet değişimine, ardından da değişimi bütüncül bir reform çerçevesine dönüştürerek hayata geçirecek mekanizmalara ihtiyacımız var.” ifadelerini kullandı.
İSO Meclisi’nin ağustos ayı olağan toplantısı “Sanayimizin Sorunlarına Yeni Nesil Bir Bakış Açısıyla Çözüm Arayışı” ana gündemiyle, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz’ın katılımıyla Odakule Fazıl Zobu Meclis Salonu’nda gerçekleştirildi.
Toplantıdaki konuşmasına 30 Ağustos Zaferi’nin 103. yıl dönümünü kutlayarak başlayan İSO Yönetim Kurulu Başkanı Bahçıvan, 30 Ağustos’a sayılı günler kala birlik ve beraberliğin sembolü olan bu değerli bayramın kıymetini iyi bilmek gerektiğini söyledi.
Türkiye ve dünya ekonomisinde yaşanan gelişmelere ilişkin değerlendirmelerde bulunan Bahçıvan, gelişmiş ülke ekonomilerinde üretim hayatındaki dönüşümün giderek ivme kazandığını, gelişmekte olan ülkelerde ise başta rekabet olmak üzere pek çok açıdan üretim koşullarının giderek zorlaştığını aktardı.
Bahçıvan, buna sanayicilerin son zamanlarda kendi üretim hayatlarında da birebir tanıklık ettiğine işaret ederek, yeşil ekonomi, yapay zeka, bulut bilişim, dijitalleşme, biyoteknoloji, metal yaka robotların yükselişi, nesnelerin interneti, big data derken şimdilerde nadir toprak elementleri için verilen büyük mücadeleye dikkati çekti.
Üretim alanında bu baş döndürücü gelişmeler olurken dünya siyasetinde de sarsıcı gelişmeler yaşandığına dikkati çeken Bahçıvan, 15 Ağustos’ta Alaska’da Trump ve Putin arasında gerçekleşen zirvenin tarihi öneme sahip olduğu değerlendirmesinde bulundu.
“Değişim her açıdan zorunlu hale gelirken biz sanayicilerin de değişmesi kaçınılmaz.” diyen Bahçıvan, eski ezberler ve kalıplaşmış yaklaşımlarla yeni dünyaya adapte olmanın imkansız olduğundan bahsetti.
“Dünya ekonomisinde yüksek belirsizlik ortamı artarak devam ediyor”
Bahçıvan, dünya ekonomisinde yüksek belirsizlik ortamının artarak devam ettiğini belirterek, “Merkezinde ABD, Çin ve Avrupa Birliği’nin olduğu ticaret gerilimlerinin yanı sıra başta Rusya-Ukrayna ve Orta Doğu olmak üzere dünyanın farklı bölgelerinde yaşanan jeopolitik gerilimler ve gelişmeler de bu ortamı besliyor. Bu süreç, para politikalarından finansal piyasalara, emtia fiyatlarından yatırım kararlarına kadar ekonomilerin her alanına yayılarak ticareti ve büyümeyi son derece negatif etkiliyor ve baskılıyor.” ifadelerini kullandı.
Önemli ölçüde bu gelişmelere bağlı olarak, başta Avrupa olmak üzere, küresel ekonomide düşük büyüme koşullarının sürdüğünü ve bunun önümüzdeki birkaç yıl daha devam etmesinin beklendiğini anımsatan Bahçıvan, bunun yanında bütün dünyanın, yakın dönemde ABD yönetiminin ticari korumacılık konusunda atacağı adımları dikkatle izlemeye devam edeceğini bildirdi.
Çin’in kur ve fiyatlar konusunda alacağı tutumun son derece kritik olacağını, Fed’in para politikası duruşunun, tüm dünyayı olduğu gibi Türkiye’yi de yakından ilgilendireceğini dile getiren Bahçıvan, şunları kaydetti:
“Tüm bu gelişmelerin, küresel ekonomik düzende köklü bir değişimin yansımaları olduğunu unutmamamız gerekiyor. Zira küresel ticaret sisteminden değer zincirlerine, uluslararası kurumlar ve rezerv paraların konumundan jeopolitiğe kadar her alana yayılan bir paradigma değişimi söz konusu. Türkiye’ye de yüksek belirsizlik, zayıf dış talep, sıkı finansal koşullar gibi zorluklar şeklinde yansıyan bu dönüşüm sancılarının dikkatle izlenmesi gerekiyor. Zira bu yeni dönemin, aksiyon alınmasını gerektiren birtakım fırsatlar da yaratabileceğine inanıyoruz. Yapmamız gereken, küresel ölçekte yaşanan dönüşümü iyi kavramak ve sanayi politikalarının yeniden merkeze oturduğu bu dönemde doğru ekonomi politikalarını hayata geçirmek olmalı.”
“OVP’nin en temel hedefi olan enflasyonla mücadelede temel mal kalemlerinde önemli bir mesafe katedilmiş durumda”
Bahçıvan, konuşmasında Türkiye’deki ekonomik görünüme de değindi.
2025’in üçüncü çeyreği itibarıyla enflasyonun kademeli düşüş eğilimini sürdürdüğünü anımsatan Bahçıvan, şunları söyledi:
“Büyüme ılımlı tempoda, cari açık ve sermaye akımlarına ilişkin riskler genel olarak dengeli görünüyor. Merkez Bankasının rezervlerinde iyileşme, risk primlerinde gerileme sürüyor ve bunlar bize kademeli not artırımları olarak dönüyor. Ancak bu üç başlıkta da henüz arzu ettiğimiz noktada değiliz, kredi notlarımızın hala ‘yatırım yapılabilir’ seviyelerin altında olduğunu unutmayalım. Elbette, mali disiplin tarafında da atılması gereken adımlar var. İSO olarak ekonomide rasyonaliteden kopuşun başladığı günden bu yana her fırsatta finansal istikrarı yitirmenin ve yüksek enflasyonun ülke için en büyük tehlike olduğunu dile getirdik.
Dolayısıyla 2023 ortalarından itibaren devreye alınan Orta Vadeli Program’ları destekledik. OVP’nin en temel hedefi olan enflasyonla mücadelede temel mal kalemlerinde önemli bir mesafe katedilmiş durumda. Ancak halen bu mücadelenin başarıya ulaşmasındaki en büyük engel, başta kira ve eğitim olmak üzere hizmet kalemlerinin katılığını sürdürmesi olarak dikkat çekiyor.”
Bahçıvan, sanayinin satış fiyatlarını yansıtan yurt içi ÜFE enflasyonunun yüzde 20’lere kadar inmiş olmasına karşın, katılıkların devam ettiği hizmet sektörü enflasyonunun ise halen yüzde 48’lerde seyrettiğini hatırlatarak, bu nedenle Merkez Bankasının da enflasyonda ihtiyatlı duruşunu koruduğundan bahsetti.
Bahçıvan, “Dolayısıyla OVP’nin enflasyonla mücadele temel hedefi açısından sanayi sektörümüzün görevini fazlasıyla yerine getirmekte olduğu açık. Buna rağmen, sebebi olmadığımız bir enflasyonun çok üzerinde bir kredi faiziyle karşılaşıyor olmamız da bu konuda büyük ve haksız bir bedel ödediğimizi ortaya koyuyor. Uzun süredir yüksek seyreden reel faizler ve banka kredilerine yönelik kısıtlamalar, finansmana erişimde de ciddi bir sıkıntı yaratıyor. Bu da iç talebi zayıflatmanın yanı sıra karlılığı baskı altına alarak yatırım iştahını sınırlamaya devam ediyor.” ifadelerini kullandı.
“Sanayimizin karsızlık problemini yalnızca ücret, kur ya da faiz gibi unsurlara bağlamak, konuyu çok basite indirgemek”
İSO Başkanı Bahçıvan, “Bugün sanayi sektörü üzerine tartıştığımız tüm sorunların temelinde karsızlık, yani katma değer üretememek, ana faaliyetlerimizden kalıcı kazanç elde edememek yer alıyor.” dedi.
Bu karsızlık sorununun yalnızca konjonktürel gelişmeler veya şoklardan kaynaklı olmadığının altını çizen Bahçıvan, konuşmasına şöyle devam etti:
“Sanayimizin karsızlık problemini yalnızca ücret, kur ya da faiz gibi geleneksel rekabet ve maliyet unsurlarına bağlamak, bizce konuyu çok basite indirgemek anlamına geliyor. Yaşanan sorun, bu unsurların çok ötesine geçen ve artık daha fazla erteleyemeyeceğimiz yapısal bir verimlilik problemine işaret ediyor. Yakın zamanda yapılan çalışmalar, toplam faktör verimliliği artışındaki zayıflığın en önemli sebeplerinden birisinin kaynakların optimal dağılımından uzaklaşmak olduğunu gösteriyor. Nitekim, ekonomiye anlamlı bir verimlilik katkısı sağlamadığı, iş modeli sürdürülebilir ve rasyonel olmadığı halde, kamunun finans ve teşvik paketlerinden neredeyse eşit ölçüde yararlanan ve toplam kredi hacminde önemli yer tutan çok sayıda firmanın var olduğu ve bunun kaynak dağılımını önemli ölçüde bozduğu yönünde saptamalar var.
Bu durumun, aynı zamanda firmalar ve sektörler arası bağlantılarıyla sağlıklı firmalara, dolayısıyla da ekonominin geneline yayılan bir verimsizlik, bir rekabet gücü sorunu yarattığı, artık daha fazla göz ardı edemeyeceğimiz bir gerçeği ortaya koyuyor. Biz kabul etsek de etmesek de Türkiye’nin sanayi sektöründe yıllardır birikmekte olan, ancak özellikle pandemi sonrasında iyice belirginleşen ve ekonominin geneline etkisi daha çok hissedilen bir ‘fazla kapasite’ sorunu oluşmuş durumda. Gelinen noktada, problemin çözümüne hizmet etmeyen, üretim faaliyetinin kalıcı ve sürdürülebilir bir şekilde karlı olmasını sağlayamayan fonlama ve teşvik mekanizmalarını doğru bulmadığımızı belirtmek istiyorum.”
“Türk sanayisi atılım yaparak bir üst lige çıkmalıdır”
Bahçıvan, dünya ekonomisinde ve onun giderek daha önemli bir parçası haline gelen Türkiye’de sert rüzgarların her zaman olduğunu, bundan sonra da olacağını vurgulayarak, “Asıl mesele, bu fırtınaların ya da keskin virajların varlığı değil, ülkelerin ve firmaların onlara ne kadar hazırlıklı olduğu.” dedi.
Bu noktada sanayi firmalarında ölçek yapısı, sermaye ve özkaynak yeterliliği, bilanço sağlamlığı gibi konuların ön plana çıktığını, verimlilik meselesiyle beraber bu başlıkların kendilerinin önemli sorun alanları olduğunu belirten Bahçıvan, şunları söyledi:
“Türk sanayisi tüm bu kulvarlarda atılım yaparak bir üst lige çıkmalıdır. Bunun için hem sanayicilerimizde, hem de politika yapıcılarımızda önce genel bir zihniyet değişimine, ardından da değişimi bütüncül bir reform çerçevesine dönüştürerek hayata geçirecek mekanizmalara ihtiyacımız var. Gelinen noktada başta KOBİ’lerimiz olmak üzere ülkemizdeki firma ekosisteminin çok daha yakından mercek altına alınması gerektiği kanaatindeyiz. Daha somut bir ifadeyle, Türkiye’nin sanayi firmalarının üretim süreçlerinde verimliliği ödüllendiren, seçici ve performans odaklı bir dönüşüm programına ihtiyacı bulunuyor. Biliyoruz ki ülkemizde güçlü bir teknolojik dönüşüm potansiyeli ve sürdürülebilir iş modeli olmasına rağmen finansal kısıtları olan çok değerli firmalarımız var.
Bu şirketlerimizin belli başlı performans kriterleri yoluyla tespit edilerek, güçlü bir teknoloji ve yönetişim planı ile desteklenerek, yeniden ayağa kaldırılmasının mümkün olduğunu düşünüyoruz. Ayrıca, tek başına sürdürülebilir olmasa dahi sermayelendirme veya ortaklık yapısını güçlendirme gibi yöntemlerle somut bir dönüşüm sürecine girip yoluna devam etme potansiyeli taşıyan firmalarımıza da şans verilebilmeli. Mevcut ekonomik programın iki yılını geride bıraktığımız bugünlerde ise dezenflasyon ve makro finansal istikrarın tesisi yönünde kayda değer bir yol alınmışken, üretim hayatımızın yapısal sorunlarını tartışmak ve reform ajandasını hayata geçirmek için bugün çok daha uygun bir atmosferin olduğunu düşünüyoruz.”
“KDV sistemi tümüyle yeniden ele alınarak sanayiye ve üretime yük getirmeyecek bir yapıya dönüştürülmeli”
Erdal Bahçıvan, “Cumhurbaşkanımızın geçtiğimiz günlerde ortaya koyduğu “2026’nın reform yılı olacağı” vurgusuyla birlikte, eylül ayında açıklanacak olan yeni OVP, yapısal sorunlara yönelik çözümler konusunda bizlere umut veriyor.” dedi.
Bu yaklaşımın, bir tercih olmaktan da çıkarak bir zorunluluğa dönüştüğüne dikkati çeken Bahçıvan, sanayi sektörünü bekleyen çetin rekabet koşulları, teknolojide ve yeşil dönüşüm alanında yaşanan baş döndürücü gelişmeler düşünüldüğünde, bu ajandayı artık daha fazla erteleme lüksü olmadığını söyledi.
Bahçıvan, “Bu vesileyle, ilgili tüm tarafların katılımıyla kısa vadede hayata geçirilmek üzere konuya ilişkin kapsamlı bir öneri taslağı hazırladığımızı sizlerle paylaşmak istiyorum. Bu hazırlık sürecinde en temel ilkemiz, mevcut ekonomik programın ana çerçevesi olan enflasyonda kalıcı düşüş hedefinden ve mali disiplinden asla ödün vermemektir.” bilgisini verdi.
İSO Başkanı Bahçıvan konuşmasında sanayi sektörünün karsızlık ve verimsizlik sorunlarında kamunun da rolünün olduğunu belirterek, şu değerlendirmelerde bulundu:
“Özellikle halka arz konusunda sanayiciler olarak iğneyi sıklıkla kendimize batırıyoruz. Türkiye’nin 500 Büyük Sanayi Kuruluşu’nda bile halka açık olanların sayısı yalnızca 88, ikinci 500’de ise bu rakam 39. Bununla birlikte, yakın geçmişte halka arz süreçlerinde yapılan yanlış uygulamaların, bugün ne yazık ki gerçek fayda sağlayabilecek şirketlerimizin halka arz süresini geciktirdiği gerçeğiyle karşı karşıyayız. Aylardan beri SPK’da halka arz için sıra bekleyen onlarca firmamızın bu bekleyişlerinin daha fazla uzamaması gerektiğine özellikle dikkat çekmek istiyorum.
Finansmanla ilgili değinmek istediğim diğer konu da ihracatçılarımızı yakından ilgilendiriyor. Sağladığı kredi imkanları ile Türk Eximbank, firmalarımızın ihracat performansının artmasına önemli katkıda bulunmakta. Bununla birlikte, son günlerde bankaların Eximbank kredileri için teminat mektuplarına uyguladıkları komisyon oranları giderek artmakta ve önemli bir maliyet unsuru haline gelmektedir. Bankaların teminat mektuplarına uyguladıkları komisyon oranlarına bir tavan getirilmesinin gerekli olduğunu değerlendiriyoruz. Yeri gelmişken, bankaların yerli-yersiz, örtülü birtakım maliyet kalemlerini de bizlere dayattığını burada ifade etmek istiyorum. Hatırlatmak istediğim bir diğer başlık da KDV mevzuatıyla ilgili. Sanayiciden devamlı olarak fon çekmenin yanında şirketlere bitmek bilmeyen bir uğraş ve meşguliyet getiren KDV sistemi tümüyle yeniden ele alınarak sanayiye ve üretime yük getirmeyecek bir yapıya dönüştürülmelidir.”
“EYT benzeri yaklaşım ve uygulamalardan kesinlikle uzak durmalıyız”
Bahçıvan, Türkiye’nin uzun vadeli bir bakışla gelecek 25-30 yılın istihdam planlamasını yapması, iş gücü envanterini oluşturması gerektiğine işaret ederek, bu çalışmalar yapılırken de yeni neslin hayattan ve çalışma hayatından beklentilerinin göz önünde bulundurulması gerektiğini söyledi.
EYT’nin sanayi sektörü başta olmak üzere olumsuz katkıları olduğu yorumunda bulunan Bahçıvan, “Tüm paydaşları memnun etmeyen, kısa vadede iyi gibi görünse de olumsuz sonuçları yıllar içinde çok daha net görülecek EYT benzeri yaklaşım ve uygulamalardan kesinlikle uzak durmalıyız.” dedi.
Deprem konusuna da değinen Bahçıvan, “Marmara’da, özel olarak da İstanbul’daki deprem riski ve bu bölgedeki sanayi yoğunlaşması, uzun süredir ülkemiz için kritik bir başlık olarak gündemde. Bir yandan sanayi tesislerinin afetlere karşı güçlendirilmesi ele alınırken diğer yandan İstanbul sanayisinin Anadolu’ya taşınması da önemli projeler arasında. Bununla birlikte, üretimini başta doğu ve güneydoğu bölgeleri olmak üzere Anadolu’ya taşıyan firmalarımızın bu bölgelerde üretim yapmaktan ne derece memnun olduklarının, varsa yaşadıkları sorunların araştırılmasının yeni taşınmalar öncesinde faydalı olacağını düşünüyoruz.” değerlendirmesinde bulundu.
Bahçıvan, Avrupa Komisyonu’nun 15 Temmuz 2025 tarihli kararıyla, Türkiye’den yapılan Schengen vize başvurularında çok girişli vize verilmesine yönelik kolaylaştırıcı adımlar atılmış olmasını memnuniyetle karşıladıklarını ancak kararın alınmasından bu yana 1,5 ay geçmesine rağmen halen samimi, kolaylaştırıcı bir uygulama görmediklerini söyledi.
“Vize konusundaki her türlü gecikme ve ret, reel sektörü ve ekonomimizi doğrudan etkiliyor. Bu nedenle, vize uygulamalarındaki somut sorunların daha etkin çözümü için, AB ile vize müzakerelerine özel sektörün de aktif katılım sağlaması gerektiğine inanıyoruz.” diyen Bahçıvan, gelişmiş ülkelerin hukuk ve ekonomi olmak üzere iki temel direk üzerinde yükseldiklerini, bu iki direk arasındaki ilişkinin uyumlu olması gerektiğini söyledi.