İsrail‘in Gazze’de işlediği savaş suçlarını araştırmak üzere kurulan küresel ve bağımsız girişim “Gazze Mahkemesi”nin son oturumu kapsamında düzenlenen “Temel Sebepler Duruşması” panelinde uzmanlar, İsrail‘in Gazze’ye yönelik soykırımının tarihsel süreçte nasıl sürdüğünü ele aldı.
İsrail‘in Gazze’de işlediği savaş suçlarını araştırmak üzere kurulan küresel ve bağımsız girişim “Gazze Mahkemesi”nin İstanbul’da düzenlenen nihai oturumu kapsamında, “Temel Nedenler Duruşması” adlı panel düzenlendi.
Panele, Oxford Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümünden Prof. Avi Shlaim, New South Wales Üniversitesinden Dr. Lana Tatour, Ev Yıkımlarına Karşı İsrail Komitesi (ICAHD) Başkanı İsrailli Antropolog Jeff Halper, California Üniversitesi Tarih Bölümünden Prof. Ussama Makdisi, Harvard Üniversitesi François-Xavier Bagnoud (FXB) Sağlık ve İnsan Hakları Merkezinden araştırmacı Rania Muhareb, Harvard Hukuk Fakültesinden Filistinli insan hakları avukatı Rabea Eghbaria ve Yunanistan’ın eski Maliye Bakanı ve ekonomist Yanis Varoufakis katıldı.
“Soykırım yalnızca hukuki değil aynı zamanda ahlaki mesele”
Oxford Üniversitesinden Shlaim, İsrail’in yerleşimci ve sömürgeci bir devlet yapısına sahip olduğunu belirterek bu yapının temelinin yerli halkın dışlanması ve toprak ile kaynakların ele geçirilmesi üzerine kurulduğunu vurguladı.
Bugün İsrail’in, Filistin’in tamamı üzerinde fiili kontrol sağladığını belirten Shlaim, siyonizmin Batı’nın, özellikle de İngiltere ve ABD’nin desteği olmadan bugünkü haline gelemeyeceğini dile getirdi.
Shlaim, ABD’nin İsrail’e sağladığı askeri ve diplomatik desteğin “koşulsuz” olduğuna işaret ederek bu desteğin Filistinlilerin insan haklarına ya da uluslararası hukuka saygı gösterilmesi şartına bağlı olmadan sürdüğüne dikkati çekti.
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu liderliğinde İsrail’in, “en büyük suç” olan soykırım suçunu işlediğini vurgulayan Shlaim, soykırımın yalnızca hukuki değil, aynı zamanda derin bir ahlaki mesele olduğunun altını çizdi.
Shlaim, “İsrail, işlediği ağır suçlara rağmen cezasız kalıyor. Uluslararası toplum ise İsrail’i çok sayıda suç ve uluslararası insancıl hukuk ihlali nedeniyle hesap vermeye çağırmakta yetersiz.” diye konuştu.
İsrail’in ulusal kimliğinin, Holokost (Nazi Almanyası döneminde milyonlarca Yahudi’nin katledilmesi) ile ayrılmaz şekilde bağlantılı olduğunu belirten Shlaim, “Ancak İsrail artık kurban değildir.” dedi.
“?Irkçılık, ırksallaştırma, ırksal sınıflandırma siyonistliğin özünü oluşturuyor”
New South Wales Üniversitesinden Dr. Tatour, İsrail’in işlediği soykırıma rağmen siyonizmin, Filistin’in sömürgeleştirilmesini ve Gazze’deki soykırım için kullanıldığını ifade etti.
Tatour, Filistinlilerin kitlesel olarak sürgün edildiğini, demografik kaygılar uğruna geri dönüş haklarının reddedildiğini, 1967’de Filistin topraklarının işgal edildiğini, Gazze’ye uygulanan abluka, soykırım, toprak gasbı, yerleşik kontrol noktaları ve ayrılmış yollar sisteminin, Filistinlileri kitlesel olarak hapsettiğini ve İsrail vatandaşı Filistinlilere yönelik ayrımcılık olduğunu kaydetti.
Tatour, “Bunların hepsi, (İsrail tarafından) Filistinlilerin daha az medeni, aşağı bir ırk, daha aşağı bir insan olarak muamele görmesine dayanıyor. Irkçılık, ırksallaştırma, ırksal sınıflandırma ve hiyerarşi, siyonist hareketin, ideolojinin ve pratiğin özünü oluşturuyor.” değerlendirmesinde bulundu.
İsrail’in, Filistinlilere “insan değillermiş gibi” muamele ettiğine işaret eden Tatour, “İsrailliler partilerde, sosyal toplantılarda ve düğünlerde dans ediyor ve Filistinlileri yok etmeye çağıran şarkılar söylüyor. ‘Köyünüz yansın’ gibi soykırımcı sözlerle İsrailli siviller, Gazze halkına gönderilen yiyecek ve tıbbi malzemeleri aktif olarak engelleyip yok ediyor. Gazze’nin bombalanmasını bir eğlence biçimi olarak izleyebilecekleri yerlerde aileleriyle piknik yapıyorlar.” ifadelerini kullandı.
Soykırım sözleşmesini genişletme çağrısı
ICAHD Başkanı İsrailli Antropolog Halper, İsrail’in soykırım, savaş suçları ve insanlığa karşı suçlar gibi cürümlerinin bir daha asla tekrarlanmaması için bunların ortaya çıktığı siyasi ve ideolojik sistemin de ortadan kaldırılması gerektiğini söyledi.
Siyonizmin, Filistin’i Yahudileştirme amacının BM Şartı’nda güvence altına alınan “Filistin halkının kendi kaderini tayin hakkını” ihlal ettiğine işaret eden Halper, “Yerleşimciler, ne tür adımlar atarlarsa atsınlar, yerli halkı yerinden eder veya ortadan kaldırır, topraklarını ele geçirir, yerli halkı yerleşimcilerle değiştirir.” dedi.
Halper, İsrail’in ilk olarak Nekbe sırasında 1948’de yaklaşık 750 bin Filistinliyi, daha sonra ise 1967’de yaklaşık 300 bin kişiyi yerinden ettiğine dikkati çekti.
İsrail ordusunun, sivil halka yönelik şiddet uygulayarak, kentleri yıkıp mülteci kamplarını boşalttığını kaydeden Halper, İsrail’in halihazırda da Gazze halkını başka yerlere sürmek için müzakereler yürüttüğünü belirtti.
Halper, Nekbe’den bu yana İsrail’in yaklaşık yarım milyon Filistinlinin evini, okulunu, üniversitesini, kütüphanesini, müzesini, camisini, kilisesini, ticaret merkezini, pazarını ve çiftlik binasını yıktığına işaret ederek “Uluslararası toplumu, Soykırım Sözleşmesi’ni tüm bu suçları da kapsayacak şekilde genişletmeye çağırıyoruz.” diye konuştu.
“Filistinlilerin tarihsizleştirilmesi Orta Çağ’dan başlıyor”
California Üniversitesi Tarih Bölümünden Prof. Makdisi, asıl problemin, Filistinlilerin “tarihlerinin nasıl yok edildiğiyle” ilgili olduğunu vurgulayarak, “Yani Filistinliler, nasıl ve neden tarihsiz, etik veya politik önemi olmayan, geçmişi ve dolayısıyla bugünü ve geleceği İsrail yanlısı, Avrupa merkezci bir anlatı tarafından geçersiz kılınmış bir halk haline getirildi?” diye sordu.
Bu “tarihsizleştirmenin” Filistin halkını, “insandan saymama” ve soykırıma maruz bırakmadaki “başlangıç” olduğunu ifade eden Makdisi, bu durumun aslında güncel olmadığını, Orta Çağ döneminden bu yana devam eden bir sürecin unsuru olduğunu kaydetti.
Makdisi, Filistinlilerin Batı güçlerince “daha aşağı” ve önemsiz olarak görüldüğünü, bu nedenle Holokost’tan kurtulmuş Yahudileri ülkelerine kabul etmeyen ABD ve Batılı devletlerin, Filistinlilerin fikrini sormadan çok sayıda Yahudi’yi Filistin topraklarına gönderdiğini söyledi.
“İsrail’in uluslararası suçları çok kez belgelendi”
Harvard Üniversitesinden Muhareb, İsrail’in Filistin halkının “kendi kaderini tayin hakkını reddeden” apartheid suçu işlediğini ifade etti.
İsrail’in uluslararası suçlarının, onlarca yıldır çok sayıda Birleşmiş Milletler (BM) soruşturma komisyonu ve inceleme organı tarafından ayrıntılı biçimde belgelendiğini, İsrail’in apartheid rejiminin Uluslararası Adalet Divanı (UAD) gibi kurumlar da dahil olmak üzere büyük ölçüde tanındığını kaydeden Muhareb, bugüne kadar bu organların hiçbirinin tavsiyeleri uygulanmadığını belirtti.
Muhareb, İsrail’in soykırım politikalarına destek veren kişilerin yargılanması gerektiği, şirketler, üniversiteler ile spor ve kültür kurumlarının İsrail’le işbirliklerini tamamen ve derhal sonlandırmaları çağrısında bulundu.
İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırıları “yüzyıllık bir sürece dayalı”
Filistin insan hakları avukatı Eghbaria, İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırılarının ve soykırımının yüzyıllık uzun bir sürece dayalı politik bir ideolojiye, siyonizme dayandığını ifade etti.
Siyonizmi savunanların, Filistin’de bir Yahudi devleti kurulmasıyla övündüğü, bu durumun kurbanlarının ise görmezden gelindiği ve acılarının görünmez kılındığı bir dünyada yaşanıldığını belirten Eghbaria, “Filistinliler, siyonizmin bu şiddetine onlarca yıldır ‘Nekbe’ adını verdiler.” dedi.
Eghbaria, İsrail tarafından zorla yerinden edilen Filistinliler için “mültecilik” kavramının “kalıcı bir sürgün” haline dönüştüğünü vurgulayarak, “İsrail’in hak iddia ettiği topraklarda kalmayı başaranlar içinse, kurumsal boyunduruk ve ikinci sınıf vatandaşlığın başlangıcına işaret eden 19 yıllık bir askeri yönetim dönemi yaşandı.” ifadesini kullandı.
“Nekbe”nin özerk bir hukuki kavram olarak kabul edilmesinin, hukukun gerçeği söylemesini talep etmek anlamına geleceğini söyleyen Eghbaria, “Bugün Gazze’de gördüğümüz şey, sadece korkunç bir olay değil, Filistin halkının kendi kaderini tayin hakkını ve Filistin’deki varoluşunu inkar etmek için tasarlanmış, yüzyıllık bir projenin devamıdır.” değerlendirmesinde bulundu.
-? ?İsrail’in “soykırımdan ekonomik fayda sağladığı” vurgusu
Eski Yunanistan Maliye Bakanı ve ekonomist Varufakis ise soykırımın, ekonomik olarak İsrail’e katkısının olduğunu belirterek, “İsrail savunma bütçesi ikiye katlandığı anda, İsrail’in finans devrelerine büyük yatırımlar girdi ve dolayısıyla ölüm makinesinin kolaylaştırıcıları oldu.” dedi.
Varufakis, soykırımın İsrail ekonomisine katkılarını sıralayarak, bunların, İsrail’in Filistin topraklarına saldırıları sonucu yerinden edilerek mülteci konumuna düşen insanların “ucuz iş gücüne dönüşmesi” ve İsrailli silah üreticilerinin Filistinliler üzerinde “silah denemeleri” yapıp, bu silahları ihraç etmesi olduğunun altını çizdi.
İsrail’in, Gazze’deki soykırımının başlangıcından bu yana ABD merkezli teknoloji şirketlerinin kapasitelerinin geliştiğini ve genişlediğini vurgulayan Varufakis, “ABD’nin büyük teknoloji merkezi Silikon Vadisi, soykırımdan daha memnun olamazdı.” dedi.