Okullar açılırken eğitim masrafları cep yakıyor, öğretmen açığı kapanmıyor, temizlik ve hijyen sorunları sürüyor. Uzmanlar de müfredata ilişkin uyarılarda bulunuyor.Türkiye’de 2025-2026 eğitim-öğretim yılı başlarken yaklaşık 20 milyon öğrenci ders başı yapıyor. Ancak yeni dönem yine çözülmeyen yapısal sorunlarla açılıyor.
Veliler artan masraflar nedeniyle çocuklarını okula göndermekte zorlanıyor, sendikalar müfredatın ideolojik hedefler doğrultusunda şekillendiğini, öğretmen açığının kapatılmadığını ve deprem bölgelerinde hala fiziki eksikliklerin sürdüğünü belirtiyor.
Engelli ve anadili farklı çocukların eğitime erişimi için adım atılmazken kız çocukları toplumsal cinsiyet eşitsizliğini derinleştiren politikalarla risk altında.
Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin de geçen Cuma bu tabloya eşlik eden tartışmaları büyüten bir açıklama yaptı. Tekin, Anadolu Ajansı’na (AA) yaptığı açıklamada 12 yıllık zorunlu eğitim sisteminde revizyon planladıklarını duyurdu.
“12 yıllık zorunlu eğitim tartışılmalı. 8 yıllık kesintisiz eğitim antidemokratiktir. Büyük oranda 12 yıllık zorunlu eğitimin süresinin azaltılmasının doğru olacağına yönelik bir kamuoyu oluşturuldu, bu revizyonu yapmayı planlıyoruz.”
Açıklama, kamuoyunda “Zorunlu eğitimin kısaltılacak mı?” tartışmalarına yol açtı. Zorunlu eğitimin kısaltılması, eşitsizlikleri artıracağı ve çağdaş eğitim hedeflerinden geri adım anlamına geleceği gerekçesiyle eleştiriliyor.
Eğitim Sen: Sorunlar çözülmüyor, derinleşiyor
DW Türkçe’ye konuşan Eğitim Sen MYK üyesi Simge Yardım, yeni eğitim yılının çözülmemiş yapısal sorunlarla başladığını söylüyor. Yardım, Milli Eğitim Bakanlığının politikalarının sorunları derinleştirdiğini belirtiyor:
“Bu eğitim-öğretim yılı hem çocuklar hem eğitim emekçileri hem de veliler açısından ciddi yapısal sorunlarla başlıyor. Önümüzdeki bir yıl içinde bu sorunların artarak devam edeceğini görüyoruz.”
Yardım’a göre, kalabalık sınıflar, yetersiz okul binaları ve deprem bölgelerinde hala çözülemeyen altyapı eksikleri öğrencilerin eğitim hakkını engelliyor. Birçok bölgede bir binada hala birkaç okul birden eğitim görüyor.
Artan eğitim masrafları ve denetimler
Yardım, velilerin en büyük sıkıntısının artan maliyetler olduğunu dile getiriyor.
“Eğitim enflasyonu en yüksek seviyeye ulaşmış durumda. Asgari ücretli ebeveynlerin çocuklarının temel masraflarını karşılayabilme olanağı çok düşük.”
Türkiye İstatistik Kurumu’na göre, Ağustos ayında eğitim harcama grubunda enflasyon yıllık bazda yüzde 61 arttı. Sadece kırtasiye masrafları bile ailelerin bütçesini zorluyor. Sektör temsilcilerine göre bir öğrencinin temel masrafları ortalama 2 bin lirayı geçiyor, kaliteli ürünlerle bu rakam 8 bin liraya kadar çıkıyor.
CHP’li vekil Cevdet Akay’ın hesaplamalarına göre 2018’te 6 bin 753 TL olan bir öğrencinin yıllık temel okul harcamaları (kırtasiye, giyim, beslenme, ulaşım) 2025’te 79.256 TL’ye yükseldi. Bu, 7 yılda tam 11,7 katlık artış anlamına geliyor. Anadolu Eğitim Sendikası’nın (AES) verilerine göre ise ilkokula başlama maliyeti (kırtasiye, çanta, okul kıyafeti, ayakkabı dahil) 14 bin TL’ye kadar çıkabiliyor; ortaokul için bu maliyet yaklaşık 20 bin TL.
Bu tablo karşısında hükümet, fiyat denetimlerine ağırlık veriyor. Ticaret Bakanlığına göre 29 Ağustos-2 Eylül arasında kırtasiye reyonlarında yapılan kontrollerde 5 bin 50 market ve 722 bin 528 ürün denetlendi. 4 bin 816 ihlal tespit edildi ve toplam 15,2 milyon lira ceza kesildi.
Veli-Der: Veliler kaygı duyuyor
Öğrenci Veli Derneği, okullar açılırken velilerin heyecandan çok kaygı yaşadığını bildiriyor. Açıklamada, ekonomik kriz ve yoksullaşmanın eğitime erişimi zorlaştırdığı belirtiliyor:
“Artan ekonomik kriz ve yoksullaşma, artan okul maliyetleri velilerimizi kaygıya sevk ediyor. Yoksulluk nedeniyle kitlesel okul terkleri yaşanıyor.”
Veli-Der, çocuk yoksulluğuna karşı acil müdahale programları hazırlanmasını, okullarda ücretsiz bir öğün yemek ve temiz içme suyu sağlanmasını talep ediyor. Ayrıca okul öncesi eğitimin zorunlu hale getirilmesi gerektiğini, Mesleki Eğitim Merkezleri’nin (MESEM) kapatılarak bütçenin doğrudan okullara aktarılmasını istiyor.
MESEM’lere yaklaşık 386 bin öğrenci kayıtlı; eğitimciler bu sistemin çocuk işçiliğini meşrulaştırdığına ve iş cinayetlerinde yaşamını yitiren çocukların önemli bir bölümünün MESEM öğrencisi olduğuna dikkat çekiyor.
Öğretmen açığı ve güvencesizlik
Simge Yardım, öğretmen açığının devam ettiğini ve yeterli atama yapılmadığını dile getiriyor. Ücretli öğretmenlik uygulamasını şöyle tanımlıyor:
“Ücretli öğretmenlik, güvencesizliğin Milli Eğitim Bakanlığı aracılığıyla sürdürülmesi anlamına geliyor.”
Ayrıca öğretmenler arasında sözleşmeli, uzman, başöğretmen gibi unvan ayrımlarının iş barışını bozduğunu, maaşların düşük kaldığını söylüyor. Yardım, kadrolu temizlik ve yardımcı hizmetli atamalarının yapılmamasının da okullarda hijyen sorununa yol açacağını vurguluyor.
“Kadrolu temizlik görevlilerinin, yardımcı hizmetlerin atanmamış olması, yine geçici çözümlerle bu sorunun çözülmeye çalışılacak olması da bu yıl da okullardaki temizlik hizmetinin yeterli olamayacağı, çocuklar ve eğitim emekçileri açısından sağlık riskini barındırıyor.”
Sendikaya göre, engelli öğrencilerin eğitime erişimini kolaylaştıracak düzenlemeler de yapılmıyor. Okulların fiziki koşulları uygun olmadığı için engelli çocuklar ciddi engellerle karşılaşıyor. Yardım, anadili farklı olan çocukların da eşit haklara sahip olmadığını ifade ediyor.
Kız çocukları ve toplumsal cinsiyet eşitsizliği
Eğitim Sen ve Veli-Der, kız çocuklarının eğitim hakkının da risk altında olduğuna dikkat çekiyor. Buna göre, resmi istatistikler kız öğrencilerin okula eriştiğini gösterse de, toplumsal cinsiyet eşitsizlikleri nedeniyle eğitimden daha kolay kopabiliyorlar. Çocuk yaşta zorla evlilikler ve istismar vakaları, kız çocuklarının eğitim hayatını tehdit etmeye devam ediyor.
Karma eğitimin tartışmaya açılması ve kız okulları planları da bu çerçevede eleştiriliyor. Milli Eğitim Bakanlığı, 8 ilde Mesleki ve Teknik Anadolu Liseleri bünyesinde üçü yalnızca kız öğrencilere yönelik olmak üzere kız meslek ortaokulları açtı.
Eğitim Sen, bu adımların kız öğrencilerin eğitime erişimini artırmak için değil, eğitimi dinselleştirme politikalarının bir parçası olarak gündeme geldiğini belirtiyor. Veli-Der de benzer şekilde, iktidarın eğitim süresini kısaltmayı ve karma eğitimi tartışmaya açmasını laiklik ilkesine aykırı bir adım olarak değerlendiriyor.
Milli Eğitim Bakanlığının son yıllardaki uygulamaları çocuk haklarını geliştirmek yerine iktidarın siyasal ve ideolojik hedeflerini yansıttığı yönünde eleştiriliyor. Müfredat değişiklikleri ve çeşitli proje protokolleri de bu yaklaşımın parçası olarak değerlendiriliyor.
Örneğin TÜGVA ve Ensar Vakfı gibi yapılarla imzalanan iş birliklerinin, okulları ideolojik projelere açarak eşit ve kamusal eğitim ilkesini zayıflattığı ifade ediliyor.
Psikolojik boyut: Güvenli ortam olmadan öğrenme olmaz
DW Türkçe’ye konuşan Uzman Klinik Psikolog Çağla Yaşın, okulların açıldığı bu dönemde eğitimin yalnızca bilgi aktarımıyla sınırlı kalamayacağını, çocukların duygusal ve sosyal gelişimlerinin de desteklenmesi gerektiğini söylüyor. Yaşın’a göre, bir çocuğun öğrenmeye açık olabilmesi için önce kendini güvende hissetmesi gerekiyor. “Zihinsel gelişim, ancak duygusal zemin sağlam olduğunda desteklenebilir” diyor.
Yaşın, bu nedenle travmaya duyarlı okul modellerinin önemine dikkat çekiyor. Sinir sistemi tehdit altında hisseden bir çocuğun ne öğrendiğinin fark etmediğini, çünkü beynin stres anında kendini korumaya aldığını anlatıyor.
Yaşın’a göre okullar, yalnızca derslikler değil, aynı zamanda güven ve oyun alanları da sunmalı. Nefes egzersizleri, ritmik oyunlar ya da dramatik oyunlar gibi basit etkinlikler, çocukların gerginliğini azaltıyor. Dans, jimnastik topları ya da beden farkındalığını artıran hareket temelli uygulamalar da öğrencilerin öğrenmeye daha açık hale gelmesine katkıda bulunuyor.
Yaşın, bu tür bütüncül yaklaşımların yalnızca öğrenmeyi kolaylaştırmadığını, aynı zamanda şiddet ve zorbalığın azalmasına da katkı sunduğunu belirtiyor. Öğretmenlerin de bu süreçte kritik bir rolü olduğuna işaret eden Yaşın, onların kendi streslerini fark edip başa çıkma becerilerini geliştirmesinin sınıf ortamını doğrudan etkilediğini dile getiriyor. Bu noktada Yaşın, dönüşümün yalnızca müfredat değişiklikleriyle sınırlı kalamayacağını vurguluyor: “Aynı zamanda okul kültürü, öğretmen-öğrenci ilişkisi, sınıf atmosferi, oyun alanları, hareketli ders içerikleri gibi birçok yapının yeniden düşünülmesini gerektirir.”
“Ortak mücadeleye ihtiyaç var”
Uzmanların ortak vurgusu, eğitim sisteminin çocukların eşit, nitelikli ve güvenli eğitim hakkını garanti altına alacak şekilde yeniden yapılandırılması gerektiği. Simge Yardım şöyle diyor:
“Tüm bu sorunlara karşı velilerle toplumun tüm kesimleriyle birlikte ortak mücadeleyi örgütlemeye ihtiyaç var.”