Dünya ticaretinde yeni dengeler ve Türkiye’nin konumu

Büyükelçi Ömer Faruk Doğan, gümrük vergileri anlaşmaları çerçevesinde dünya ticaretinde değişen dengeleri AA Analiz için kaleme aldı.

***

24 trilyon dolarlık dünya ticareti, ABD Başkanı Donald Trump’ın 2 Nisan 2025’te ABD ekonomisini yeniden şekillendirmek, bütçe açıklarını kapatmak ve dış ticaret dengesini sağlamak amacıyla başlattığı yeni süreç kapsamında, 182 ülkeye yönelik ek gümrük vergisi uygulama kararıyla sarsıldı ve bu durum, dünya ticaretinde yeni bir sürecin başlamasına neden oldu. Başlangıçta sadece Meksika, Kanada ve Çin’e yönelik başlatılan ek vergi uygulama kararı, genişletilerek 182 ülkeyi kapsar hale dönüştürüldü.

Bir müzakere yöntemi olarak gümrük vergileri

Trump tarafından alınan kararlar, ilgili ülkeleri müzakereye zorlamak amacıyla uygulanıyor; gümrük vergisi oranları, Çin örneğinde görüldüğü üzere bazen yükseltildi, AB örneğindeki gibi bazen de ertelendi. Trump, zaman zaman birbiriyle çelişiyor gibi görünen farklı açıklamalarda bulunsa da, ilk aşamada ortaya koyduğu plan çizgisinde ilerlemeye devam ediyor.

Trump, önce Çin ile tansiyonu yükselterek ortamı biraz gerdi. Ancak, birkaç müzakere görüşmesi akabinde Çin ile mevcut vergi sorununu yatıştırarak kalıcı olmasa da bir mutabakat içerisine girdi. Bu suretle ABD dünyadaki en büyük ticari rakibi ile bir anlaşma sağlayarak hem kendisini rahatlattı hem de diğer ülkelere alternatif çözüm göstermiş oldu.

Dünya ticaretini şekillendiren ve ilk sırada yer alan iki büyük ticaret öncüsü, Japonya’yı da bu ittifaka dahil ederek, dünya ticaretini yeniden şekillendirme yönünde ittifakı genişletti. Dünya ticaretinin yaklaşık yüzde 35-40’ını oluşturan bu iki ülke, halkaya üçüncü bir Uzak Doğu teknoloji ülkesini dahil etmiş oldu.

ABD, Japon ürünlerine yönelik yüzde 15 gümrük vergisi karşılığında, Amerika’da mevcut bulunan 550 milyar dolar tutarındaki Japon yatırımlarına güvence vermiş, Tokyo ise buna mukabil araba, pikap, pirinç ve bir dizi diğer tarım ürünü ve muhtelif tali ürünler için Japon pazarını ABD’ye açmayı kabul etmiştir. Bu suretle, Trump giriştiği süreçte bir önemli adımı daha gerçekleştirmiştir. Muhtemeldir ki yakın zaman içerisinde Japonya ile ABD’nin sağladığı bu ticari anlaşmayı Uzak Doğu’da birçok ülke takip edecektir.

ABD-AB arasında uzlaşma

ABD ile ticari anlaşma sürecini henüz başlatmamış ülkelerin bu durum karşısında yeniden değerlendirme yapma zorunluluğu ortaya çıkmıştır. Varılan bu mutabakat, diğer ülkeler gibi Avrupa Birliği’ni (AB) de bir ölçüde tedirgin edip kısmen telaşa sürüklemiştir.

AB, başlangıçta ABD’ye karşı dik durarak birebir bir müzakere süreci tasarlamış ve 93 milyar avro tutarında bir karşı vergi listesi hazırlamış olsa da, üye ülkeler bu listede mutabakat sağlayamamıştır. Bu ülkeler, karşı vergi listesinin hem dünya hem de AB ticaretine verebileceği muhtemel zararları göz önünde bulundurarak, ağırlıklı olarak uzlaşma yolunun tercih edilmesi gerektiğini savunmuşlardır.

ABD’nin önce Çin, ardından Japonya ile anlaşma sağlaması, bir ölçüde AB üyesi ülkeleri tedirgin etmiş ve neticede AB, ABD’ye karşı daha yapıcı bir müzakere süreci izlemek zorunda kalmıştır. Nitekim 27 Temmuz Pazar günü Trump ve AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen Kuzey İskoçya’da çok uzun süren zorlu bir müzakereden sonra karşılıklı mutabakat ve anlaşmayı ilan etmişlerdir. AB, ABD’nin AB menşeli ürünlere yüzde 15 gümrük vergisi uygulamasını kabul ederek belirsizliği ortadan kaldırmıştır. Anlaşmayı takiben yetkililer, kötünün iyisini tercih ettiklerini, aksi durumda AB’nin yüzde 30 gümrük vergisine tabi olacağını belirtmişlerdir. AB’de bazı kesimler bu anlaşmayı Trump’a sunulmuş bir zafer olarak ifade etseler de, AB en büyük pazarı olan ABD ile yaşanabilecek ve hem dünya ticaretini hem de AB ticaretini kaosa sürükleyebilecek bir olumsuzluğu şimdilik bertaraf etmiştir. AB ile anlaşma sürecinde, Trump’ın çok planlı bir şekilde Çin ve Japonya ile imzalamış olduğu anlaşmanın etkilerini ve AB üzerinde oluşturduğu baskıyı ihmal etmemek gerekmektedir.

Bu gelişme, AB ve dünya ticaretinin önündeki engelleri ortadan kaldırmış gibi görünse de önümüzdeki süreçte konunun gündemde kalması ve muhtelif yansımalarının ortaya çıkması muhtemeldir. ABD-Çin ve ABD-Japonya bloklarının ortak özelliği, elektrikli otomobiller, bilişim teknolojisi, savunma sanayi ve yapay zeka gibi alanlarda dünya ticaretini yönlendirecek düzeyde ileri bir seviyeye ulaşmış olmalarıdır. Ayrıca, bu alanlarda AB ile de rekabet içinde oldukları gerçeği gözden kaçırılmamalıdır.

Bu konuyu aynı zamanda ABD’nin AB ile ortak sorunu olarak değerlendirmek gerekir. Bu nedenle, önümüzdeki süreçte varılan bu anlaşma ve AB ile ABD arasında geçmişten bu yana bitmeyen ticari müzakerelerin şimdilik yatışmış olması, Doğu Bloku’na karşı yeni bazı ortak tavır ve ortak mekanizma oluşturma imkanına yönelik bir işaret olarak görmek de mümkündür.

AB açısından, ABD 500 milyona yakın yüksek seviyeli tüketim kabiliyetine sahip nüfusu ile göz ardı edilemeyecek büyük bir pazar niteliğindedir. Ayrıca, AB’nin bazı ABD ürünlerine karşı uyguladığı kesin yasaklar, süt ve süt mamulleri ile genetiği değiştirilmiş ürünlerin tartışmasız şekilde AB’ye girişinin yasaklanması, Airbus-Boeing rekabeti ve alkollü içki müzakereler, ABD-AB arasındaki süregelen ciddi ticari tartışma konuları arasındadır. Buna son dönemde gelişen elektrikli otomobil teknolojisi ile yapay zeka ürünlerini de eklediğimizde, AB’nin bu anlaşma ile olası büyük bir ticari tıkanıklığı şimdilik ötelediğini söylemek mümkündür.

Türkiye‘ye olası etkileri

Her ne kadar doğrudan olmasa da bu sürecin Türkiye ihracatına yönelik yansımaları olacağı da kaçınılmazdır. Başlangıçta, AB’nin özellikle elektrikli otomobiller başta olmak üzere Çin ürünlerine karşı aldığı tedbirler, Çin’in AB pazarına daha kolay (vergi ve diğer teknik engelleri aşarak) ulaşabilmesi için Türkiye’yi yatırım açısından cazip bir ülke konumuna getirmiştir. Büyük Çinli otomotiv firmaları ciddi anlamda yatırım arayışına girişmişler ve bir kısmı yatırım sürecini de başlatmıştır. Bu anlamda, Türkiye yatırım ve ticari ilişkiler açısından cazibesini artırmıştır. ABD-AB arasında varılan anlaşma Çin’in daha net bir tavır ortaya koymasına katkı sağlayacaktır. Ancak, önümüzdeki sürecin Türkiye açısından daha olumlu gelişmelere imkan vereceğini, şartların Türkiye’de yatırımı zorlayacağını şimdiden ön görmek mümkündür. ABD-AB anlaşmasını bu defa tam tersine Çin-Japonya gibi Uzak Doğu ülkeleri için yeni ve ayrı bir değerlendirme konusu olarak görmek gerekmektedir.

Türkiye’nin bu anlamda gelişmeleri dikkatle takip edip her iki kesimle doğu-batı arasındaki köprü konumunu etkin bir şekilde katma değere dönüştürme imkanı daha da güçlenmiştir. Ancak sürecin dikkatli takibi ve mümkün olduğu ölçüde her iki tarafa ticari olumlu tavır sergileme zorunluluğu bir ön koşul olarak görülmelidir.???????

Farklı bir yaklaşımla, Türkiye’nin Gümrük Birliği anlaşması çerçevesinde kısmen aynı ticaret sistemine dahil olduğu AB ile bundan sonraki süreci oldukça dikkatli yürütmesi gerekmektedir. Aynı şekilde, her iki büyük ticaret ortağımız olan ABD ve AB’nin, makul ve sürdürülebilir bir yaklaşımla ticaretin devamlılığına destek olması önemlidir. Sonuç olarak, ABD ile AB arasındaki bu olumlu mutabakat, her halükarda Türkiye’nin cazibesini artıracak; özellikle Çin ve diğer Uzak Doğu ülkelerinden Türkiye’ye yönelik yatırımları daha anlamlı ve güçlü hale getirebilecek bir etki yaratacaktır. Bu sebepledir ki, Türkiye’nin ABD-AB ticari müzakere sürecini büyük bir dikkatle izlemesi, olası katkı imkanlarını değerlendirmesi ve bu tutumunu güçlendirecek yeni argümanlar geliştirme konusunda etkin bir yaklaşım içinde olması gerekmektedir.

[Ömer Faruk Doğan, Türkiye Cumhuriyeti Büyükelçisidir.]

Makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Anadolu Ajansının editoryal politikasını yansıtmayabilir.