ASO Başkanı Ardıç: “TSE sanayimizin gelişiminde son derece stratejik bir role sahiptir”

ASO Baskani Ardic TSE sanayimizin gelisiminde son derece stratejik bir ASO Baskani Ardic TSE sanayimizin gelisiminde son derece stratejik bir

ASO Baskani Ardic TSE sanayimizin gelisiminde son derece stratejik bir

Ankara Sanayi Odası (ASO) Başkanı Seyit Ardıç, Türkiye’de sanayinin rekabet gücünün kalite, güvenilirlik, sürdürülebilirlik ve uluslararası uyum düzeyiyle ölçüldüğünün altını çizerek, “Türk Standartları Enstitüsü (TSE) sanayimizin gelişiminde son derece stratejik bir role sahiptir” dedi.

ASO’nun ekim ayı Meclis Toplantısı, ASO Zafer Çağlayan Salonu’nda gerçekleştirildi. Türk Standartları Enstitüsü (TSE) Başkanı Mahmut Sami Şahin’in de katıldığı toplantıda TSE’nin Türk sanayisinin gelişimindeki önemine vurgu yapıldı.

“Hiçbir ülke, tek başına aldığı kararlarla sürdürülebilir bir büyüme patikasında ilerleyemiyor”

ASO Başkanı Seyit Ardıç, yaptığı konuşmada küresel ekonominin uzun süredir görülmemiş ölçüde belirsizliklerle karşı karşıya kaldığını hatırlatarak, artan jeopolitik gerilimlerin, ticaret akımlarındaki zayıflamanın ve faiz oranlarının küresel büyümeyi düşük bir patikaya taşıdığını aktardı. Küresel ekonomideki yeni dengenin yalnızca gelişmekte olan ülkeleri değil, gelişmiş ekonomileri de politika uyumuna zorladığını dile getiren Ardıç, “Artık hiçbir ülke, tek başına aldığı kararlarla sürdürülebilir bir büyüme patikasında ilerleyemiyor; finansal istikrar, üretim kapasitesi ve ticaret politikalarında ortak bir uyum arayışı öne çıkıyor. IMF Başkanı, küresel ekonomik büyümenin bu yıl ve gelecek yıl ‘hafif’ bir şekilde yavaşlayacağını öngördüklerini ifade etti. Belirsizliğin küresel olarak yükselmeye devam ettiğine işaret ederek, ‘Hazır olun, belirsizlik yeni normal ve kalıcı olacak’ dedi” değerlendirmesinde bulundu.

“İş yapış şeklimizi yeni konjonktüre göre yeniden şekillendirmeliyiz”

Uluslararası finans kuruluşlarının son tahminlerinin dünya ekonomisinin 2025 ve 2026 yıllarında yüzde 2,5 oranında büyümesini öngördüğünü aktaran Ardıç, “Bu oran, 2024 yılındaki yüzde 2,8 ve pandemi öncesi dönemdeki ortalama yüzde 3,2 büyümenin altında seyrediyor. Söz konusu veriler, küresel ekonominin potansiyel üretim düzeyinin altında bir performans göstermeye devam edeceğine işaret ediyor. Bu demek oluyor ki artık tüm ülkeleri etkisi altına alacak bir küresel yavaşlama süreci başlamıştır. Hem ülkeler hem bireysel olarak biz üreticiler gelecek planlarımızı ve projeksiyonlarımızı bu yeni ekonomik koşullar altında yeniden tasarlamak zorundayız. Özetle maliyetlerimizi, üretim süreçlerimizi, yatırımlarımızı, ürün çeşitliliğimizi, tedarik zincirimizi, müşteri portföyümüzü, insan kaynaklarımızı, pazarlama ve satış yaklaşımımızı, kısacası iş yapış şeklimizi yeni konjonktüre göre yeniden şekillendirmeliyiz” açıklamasında bulundu.

“Yıl sonu enflasyon beklentisi ise hala yüzde 30’un üzerinde seyrediyor”

Enflasyon verilerine ilişkin değerlendirmelerde bulunan Ardıç, “Enflasyon eylül ayında yüzde 3,2 ile beklentilerin üzerinde gerçekleşti. Böylece 16 aydır düşüş eğiliminde olan yıllık enflasyon, ağustostaki yüzde 32,95 seviyesinden yüzde 33,29’a yükseldi. Yüzde 22’lere kadar gerileyen Yurt İçi Üretici Fiyat Endeksi de yeniden yükselişe geçerek yüzde 26,59 oldu. Bu tablo, önümüzdeki süreçte enflasyonun nerede katılaşabileceğine dair önemli sinyaller veriyor. Yıl sonu enflasyon beklentisi ise maalesef hala yüzde 30’un üzerinde seyrediyor” dedi.

“Yüksek katma değerli ve teknoloji yoğun üretim modeline geçmemiz gerekiyor”

Türkiye ekonomisine dair dikkat çekici gelişmelerden birinin de son iki aydır cari fazla vermesi olduğuna dikkati çeken Ardıç, “Ağustos ayında dış ticaret açığı 2,8 milyar dolar civarında gerçekleşti. Cari açığımız ve dış ticaret açığımız iki aydır geriliyor. Bu tablo, dış denge açısından olumlu bir gelişmedir. Fakat bu gerilemede sanayi üretimindeki daralmanın enerji talebini azaltmış olmasının büyük payı olduğunu göz ardı etmemek gerekir. Dış açıklarımız üretimimiz arttığında yükseliyor, üretimimiz zayıfladığında ise düşüyor. Aslında bu olgu ülkemizde üretimin ve ihracatın temel sorunudur. Ekonomimiz potansiyelinde büyüdüğünde gerek üretim gerekse yurt içi talep kaynaklı mal ve hizmet ithalatında ihracatımızın çok üstünde artışlar oluyor. Bu döngüden kurtulmak için yüksek katma değerli ve teknoloji yoğun üretim modeline geçmemiz gerekiyor. Aksi halde yüksek dış kaynak girişine bağımlı bir ekonomi olarak potansiyelimizi gerçekleştiremeyiz ve sürdürülebilir büyüme patikasında istenildiği gibi yol alamayız” diye konuştu.

“Emek yoğun sektörlerde istihdam kayıpları dikkat çekiyor”

Ağustos ayında işsizlik oranının aylık bazda 0,4 puan artarak yüzde 8,5 seviyesinde gerçekleştiğini kaydeden Ardıç, Avrupa Birliği’nin geniş tanımlı işsizlik ortalamasının yüzde 10,9 seviyesinde, Türkiye’de ise Avrupa’nın yaklaşık üç katı olduğunu ifade etti. Sanayi sektöründe ücretli çalışan sayısının geçen yılın ağustos ayına göre yüzde 3,6 azalarak 184 bin 737 kişi gerilediğine dikkati çeken Ardıç, konuşmasında şu ifadelere yer verdi:

“Özellikle emek yoğun sektörlerde istihdam kayıpları dikkat çekiyor. Son üç yılda yalnızca tekstil ve hazır giyim sektörlerinde 343 bin kişi işini kaybetti. Bu tablo, yalnızca bir istatistik değil; ekonomimizin üretim, ihracat ve sosyal dengeleri açısından alarm veren bir gelişmedir. Artan girdi maliyetleri, yüksek faiz oranları, zayıf iç talep ve ihracatta rekabet gücünün kaybı, özellikle KOBİ’lerimizi ciddi biçimde zorluyor. Birçok firma üretim kapasitesini düşürmek ya da tamamen kapatmak zorunda kalıyor.”

Ardıç, ihracat bedelinin yüzde 35’ini Merkez Bankasına satma zorunluluğunun halen devam ettiğini ve bunun sanayicileri zorladığını söyleyerek, döviz dönüşüm desteği süresinin oranı en az yüzde 5 artırılarak uzatılması gerektiğini söyledi.

“TSE’nin farkındalığı artırmasıyla standardizasyon, test ve belgelendirme süreçlerindeki sorunların çözüleceğine inanıyoruz”

Türkiye’de sanayinin rekabet gücünün kalite, güvenilirlik, sürdürülebilirlik ve uluslararası uyum düzeyiyle ölçüldüğünün altını çizen Ardıç, bu unsurların tamamının temelinde ise TSE’nin yer aldığını vurguladı. TSE’nin sanayinin gelişiminde son derece stratejik bir role sahip olduğuna dikkati çeken Ardıç, “Standardizasyon, test ve belgelendirme süreçlerinde sanayicilerimizin yaşadığı bazı yapısal ve operasyonel sıkıntılar, üretimden ihracata kadar birçok aşamada ciddi zaman ve maliyet kayıplarına neden olmaktadır. Sanayicilerimiz, özellikle Avrupa Birliği gibi ihracat pazarlarına uyum sağlamakta zorluk yaşamaktadır. Bazı ürünlerde TSE’nin uluslararası standartlara uyumlu olmaması nedeniyle firmalarımız aynı ürün için birden fazla belgelendirme sürecine girmek zorunda kalıyor. Bu durum hem zaman hem maliyet açısından önemli bir yük oluşturuyor. TSE’nin uluslararası kuruluşlarla iş birliğini güçlendirip standartlarda eşgüdümü sağlaması ve sanayicilerimize yönelik periyodik eğitimlerle farkındalığı artırmasıyla bu sorunun çözüleceğine inanıyoruz” diye konuştu.

“Akredite özel laboratuvarlar TSE süreçlerine entegre edilmelidir”

Ardıç, test ve belgelendirme süreçlerinde zaman zaman yaşanan gecikmelerin ihracata yönelik üretim yapan firmalar açısından önemli zaman kayıplarına neden olduğunu söyleyerek, “Özellikle medikal alanda, teknik personel ve akreditasyon eksikliği ciddi bir sorun oluşturuyor. Türkiye, MDR belgesini kabul eden ilk ülkelerden biri olmasına rağmen bu alanda akredite kurum eksikliği nedeniyle firmalarımız yabancı kuruluşlara yönelmek zorunda kalıyor. Bu da hem yüksek maliyet hem de teknik bilgilerin yurt dışına çıkması anlamına geliyor. Bu noktada önerimiz açık, akredite özel laboratuvarlar TSE süreçlerine entegre edilmelidir. Başvuru, değerlendirme ve raporlama süreçleri tamamen dijital ortama taşınmalıdır. Sanayiciler, başvurularının hangi aşamada olduğunu şeffaf biçimde görebilmelidir” ifadelerine yer verdi.

TSE hizmet bedellerinin yüksek olduğunu sözlerine ekleyen Ardıç, belgelendirme, test ve denetim ücretlerinin KOBİ’ler için ciddi bir mali yük oluşturduğunu ve firmaların ölçeğine göre indirimli tarifeler uygulanmasının firmalar için bir rahatlama sağlayacağını söyledi.

“Avrupa standartlarına uyum oranımız yüzde 99’un üzerindedir”

TSE Yönetim Kurulu Başkanı Şahin ise, TSE’nin yalnızca bir standardizasyon kuruluşu değil, aynı zamanda Türk sanayisinin küresel pazarlarda güçlü bir oyuncu olmasını sağlayan stratejik bir paydaş olduğuna dikkati çekerek, “Test, belgelendirme ve uygunluk değerlendirme süreçleriyle sanayicilerimizin rekabet gücünü artırıyor, dünya pazarlarında ‘Türk Malı’ ibaresinin güvenle anılmasını hedefliyoruz. Bu doğrultuda önceliğimiz, Türkiye’nin üretim gücünü küresel ticaretin gereklilikleriyle tam uyumlu hale getirmektir. Bu amaçla TSE, hem uluslararası düzeyde ISO ve IEC, hem de Avrupa düzeyinde CEN ve CENELEC kuruluşlarında tam üyelik statüsüne sahiptir. Avrupa Birliği ile yürüttüğümüz uyum süreci kapsamında, Avrupa standartlarını (EN) en geç altı ay içinde Türk Standardı haline getiriyoruz. Bugün Avrupa standartlarına uyum oranımız yüzde 99’un üzerindedir. Bu oran, yalnızca teknik bir uyumu değil, Türk sanayisinin küresel pazarlarda söz sahibi olma iradesini de yansıtmaktadır” ifadelerini kullandı.

“Uzman arkadaşlarımızın Ayna Komitelerine katılması kendi standartlarımızı dünya standartı haline getirmemizin bir kapısıdır”

Türkiye’de özel sektörün “Ayna Komiteleri” katılımının Avrupa ülkelerine kıyasla daha düşük olduğunu vurgulayan Şahin, Türkiye’de komitelere katılımın ücretsiz olduğunu ve aidat istenmediğini hatırlatarak, “Kendi sekötürünüzle alakalı kalite üretim sistemlerinde çalışan uzman arkadaşlarımızın Ayna Komitelerine katılması kendi standartlarımızı dünya standartı haline getirmemizin bir kapısıdır. Bizim bu yolu çok iyi kullanmamız lazım. Buradaki varlığımızı da uluslararası platformda artırmamız lazım” şeklinde konuştu. – ANKARA

Kaynak: İhlas Haber Ajansı / Ekonomi