Anka Ekonomi Editörü Zülfikar Doğan’dan Haftalık Analiz: CHP Operasyonuyla “Ara Rejim” Kaygısı Ekonomiyi Sarstı, Faizde 11 Eylül Endişesi Arttı, Varlık Fonu Yüzde 7,75 Dolar Faiziyle 1 Milyar Dolar Daha…

Zülfikar Doğan

(ANKARA) – Türkiye İstatistik Kurumunun (TÜİK) yüzde 2,04 oranında açıkladığı ağustos enflasyonu piyasa beklentilerinin ve Merkez Bankası (MB) anketinin olduça üzerinde gerçekleşti. Ardından 2023’te yapılan CHP İstanbul İl Kongresi’ne yönelik yargı operasyonuyla kongrenin iptal edilip il yönetimine kayyum ataması ekonomiyi sarstı. 19 Mart İBB operasyonuna benzer bir sürecin bu kez doğrudan ana muhalefet partisini, parti yönetimini hedef alacağına dönük işaretlerin güçlenmesi, siyasi kaos yanında ‘ara rejime geçiş’ kaygılarını artırdı.

Adalet Bakanı Yılmaz Tunç’un İstanbul İl Kongresine ilişkin kararın, 15 Eylül’de Ankara’da görülecek CHP’nin 38. Kurultayı’nın iptali davasını etkileyebileceğini ifade etmesi, siyaset ve ekonomi kulislerini hareketlendirirken, Bakan Tunç’un açıklamaları Ankara’daki davayı görecek hakimlere siyasi talimat olarak değerlendirildi.

Seçim hukuku ve YSK kararları tanınmazsa seçim ve sandık güvencesi kalkar, ara rejim başlar

Gelinen aşamada il ve ilçe seçim kurulları ile Yüksek Seçim Kurulunun (YSK) onayladığı, seçilenlere mazbatalarını verdiği kongre ve kurultayların, seçilen yönetim ve delegelerin asliye hukuk mahkemesi hakimlerince geçersiz sayılıp görevden alınması, seçim hukukunun rafa kalktığı, adli mahkemelerin siyasi talimatla sürece müdahil olduğu iddialarının dillendirilmesine yol açtı.

Anayasa uyarınca YSK kararlarına itiraz yolu kapalı olmasına rağmen, adli mahkemelerin devreye girip hüküm vermesi, siyasi partileri ve partililerce, delegelerle seçilen yönetimleri dizayn etmesi, geçmişte yaşanan “ara rejim” süreçlerini andırıyor. Özellikle geride derin yaralar ve acı izler bırakan 12 Mart 1971 ara rejimi döneminde parlamento ve iş başındaki sivil hükümete rağmen hukuk, yasalar, anayasa hiçe sayıldı. Binlerce kişi, gençler, aydınlar, siyasetçiler tutuklandı, ağır cezalarla yargılandı. Türkiye ekonomisi IMF ve Dünya Bankası’nın ağır koşullarına ve taleplerine teslim edildi.

Ekonomi yönetimi tedirgin, MB faiz kararında temkinli, piyasalar endişeli

Ana muhalefet CHP’nin yargı müdahalelerine maruz bırakılması, kongre ve kurultaylarda seçilen yönetimlerin, parti organlarının, delegelerin yerlerine kayyum atanmasının hangi noktaya kadar gideceği 15 Eylül’deki 38. Kurultay davasıyla yeni bir boyut kazanacak. İktidar sözcüleri ve medyası mahkeme kararıyla CHP yönetiminin değiştirileceğini iddia ediyor. CHP yönetimi ise buna karşı sonuna kadar direneceğini, mahkeme kararlarını tanımayacağını ilan ediyor. Tüm bunlar siyasi ve ekonomik tansiyonu yükselten gelişmeler.

Dolayısıyla CHP’ye yönelik 15 Eylül duruşması öncesi 11 Eylül’deki Para Politikası Kurulu (PPK) toplantısında 300-350 baz puanlık faiz indirimi beklentileri, yerini 100-200 baz puan indirim ya da “faiz indiriminin pas geçilmesi” beklentisine bırakmış durumda. Siyasi gerilimin pik yaptığı noktada MB’nin 19 Mart benzeri bir tahribatla karşılaşmamak için faiz indirimini pas geçme ya da düşük bir indirimle yetinme tavrını benimseyeceği görüşü öne çıkıyor.

Borsa, döviz piyasaları, CDS’de öncü sarsıntılardan sonra asıl artçı sarsıntılar bekleniyor

Nitekim CHP İstanbul İl Yönetiminin görevden alınıp kayyum atanmasının hemen akabinde Borsa İstanbul (BİST) yüzde 5’i aşan değer kaybına uğradı. Özellikle banka hisselerinde sert düşüşler yaşandı. Devre kesiciler seans içinde üç kez işledi. Kurlardaki kısmi hareketlilik üzerine MB rezervlerinden 5 milyar dolarlık satış müdahalesiyle, döviz piyasaları sakinleştirilmeye çalışıldı.

Ancak bu haftadan itibaren girilecek süreçte, 15 Eylül’den itibaren CHP’ye yönelik davaların duruşmaları peş peşe yapılacak. Giderek hukukun işlemediği, seçim güvencesinin kalmadığı, siyasetin doğrudan yargı kararlarıyla sil baştan dizayn edildiği bir ara rejime geçiş endişesinin asıl yıkıcı etkisinin ekonomide olması kaçınılmaz. Kulislerde MB yönetiminin gelişmelerden tedirgin olduğu, yeni bir 19 Mart kaygısının yaşandığı, temkinli bekleyişin ön plana çıktığı dile getiriliyor. Dış kaynak ihtiyacının olduğu bir dönemde İstanbul İl yönetimiyle ilgili kararın hemen sonrasında Türkiye’nin kredi risk puanının (CDS) yeniden yükselişe geçmesi kaygıları daha da artırıyor. 19 Mart İBB operasyonları ve kitlesel tutuklamalar sonrasında faizi yeniden yükselten, kurlara müdahale için 60 milyar dolara varan döviz rezervini satan MB ve ekonomi yönetimi gecelik faizleri yüzde 49’a kadar yükseltmiş, ihracat dövizlerinin yüzde 30’una el koyma kararı almıştı. Şimdi 6 ay sonra ortaya çıkacak siyasi gerilim, kaos ve giderek yükselecek tansiyonun yanında yaşanacak ekonomik tahribatın çok daha büyük olma ihtimali yüksek. Kaldı ki olası mahkeme kararlarıyla ana muhalefetin işlevsiz hale getirilmesi, siyasi kavgaların yayılması, toplumsal barışın zedelenmesi açısından da bugünden öngörülmesi imkansız ciddi riskler içeriyor.

Türkiye Varlık Fonu borçları katlanıyor, yüzde 7,75 dolar faiziyle 1 milyar dolar yeni borç

En son açıklanan 2022 ve 2023 raporlarında çatısı altındaki kamu şirketlerinin borçlarının 3,5 trilyon lirayı aştığı Türkiye Varlık Fonu (TVF) hafta içinde 5 ve 10 yıl vadeli tahvil ihraçlarıyla 1 milyar dolar (42 milyar lira) daha yeni borçlanmaya gitti. Hazineye olan borçlarını da ödemediği, portföyündeki KİT’lerin çoğunun milyarlarca lira zarar ettiği TVF, kuruluş amacının aksine Türkiye’nin ulusal varlıklarını değerlendirip yeni kaynak yaratmaktan çok borçları kabartıyor.

TVF’nin 5 ve 10 yıl vadeli 500’er milyon dolarlık iki parti halinde ihraç ettiği tahvillere 9 milyar doların üzerinde talep geldiği açıklanırken, 10 yıl vadeli 500 milyon dolarlık tahvilin dolar bazında faiz getirisi yüzde 7,75, 5 yıl vadeli tahvillerinki yüzde 7 oldu. Açıklanan dolar faizi oranları uluslararası piyasalarda neredeyse en yüksek dolar faizi. Bu dolar faizi oranları, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın başında bulunduğu TVF’nin tahvil ihraçlarına neden 9 milyar doları aşan talep geldiğini de apaçık gösteriyor.