ANALİZ- TikTok’ta gerçeklik kaybı: Etkileşim kültürünün dönüşümü

Toplum ve Medya Araştırmaları Derneği (TOMA) Yönetim Kurulu Başkanı Ömer Burak Tek, toplumsal olayların TikTok gibi sosyal medya platformlarında içeriğe dönüştürülmesinin ardındaki motivasyonları AA Analiz için kaleme aldı.

???????***

Sosyal medya, bireyler arası iletişimi güçlendiren, gündelik yaşamdan küçük kesitlerin paylaşıldığı ve ilişkilerin dijital ortamda sürdürülmesine imkan tanıyan bir mecra olarak hayatımıza girdi. Özellikle Facebook ve şu anda X adını alan Twitter gibi platformlar, bireylerin birbirlerinin hayatına dair küçük notlar, fotoğraflar veya fikirler paylaşmasına olanak sağladı. Bu olanak, bireylerin gündelik hayatın içinde kuramadıkları bağları dijital ortamda kurmaları için bir zemin hazırladı. Ancak son on yılda bu mecraların işlevi belirgin biçimde değişti. Bugün, özellikle TikTok, Instagram Reels ve YouTube Shorts gibi kısa video formatlarını teşvik eden platformlarda gündelik hayatın her anı, potansiyel bir içerik olarak görülüyor. Bu sebeple insanlar, bir olaya tanık olduklarında insani reflekslerini göstermeden önce “Bunu nasıl paylaşırım?” sorusunu kendilerine sormaya daha yatkın hale geliyor.

Bu dönüşümün arkasında, bir yandan dijital platformların işleyiş mantığı, diğer yandan da bireylerin kendi dijital kimliklerini inşa etme süreçleri bulunuyor. Sosyal medyanın sunduğu görünürlük imkanı, bireyler için bir tür sosyal sermaye anlamı taşıyor. Görünür olmak, yalnızca sosyal onay ve aidiyet hissi sağlamaz; aynı zamanda ekonomik ve kültürel fırsatlara erişim imkanı da yaratır. Böylece sosyal medya, salt bir paylaşım ortamı olmanın ötesine geçerek, bireylerin kendilerini sürekli olarak performans sergileyen özneler şeklinde konumlandırdığı bir sahneye dönüşmüştür.

-TikTok diğer uygulamalardan nasıl farklılaşıyor?

Ancak burada TikTok üzerine ayrıca durmak gerekiyor. Sarıyar’ın çalışmasına göre [1], platform kültürel temsiliyet bağlamında kullanıcılara hem yeni fırsatlar sunmuş hem de bir başkaldırı alanı yaratmıştır. TikTok’u diğer sosyal medya platformlarından daha tartışmalı kılan unsurları da bu perspektifle değerlendirmek gerekiyor. İnternet, uzun süre boyunca estetize edilmiş unsurların sergilendiği, kusurlarından arındırılmış, idealize edilmiş ve kimi zaman gerçekte var olmayan güzellemelerle bezeli içeriklerin hayranlıkla izlendiği bir mecra işlevi görmüştür. TikTok ise bu anlatı düzenine farklı bir yaklaşım getirerek, gündelik hayatın gerçekliğinde var olan ve geleneksel medyada yalnızca “reality şovlar” aracılığıyla görünürlük kazanan yaşam biçimlerinin sergilenmesine olanak tanımıştır. Bununla birlikte, diğer sosyal medya platformları nezdinde TikTok içerikleri ve içerik üreticileri, internet jargonuyla “cringe” (utanç verici, rahatsız edici) olarak değerlendiriliyor.

TikTok’ta birey dikkat çekmek, izleyiciyi şaşırtmak ve kimi zaman tuhaf ya da garip davranışlar sergilemek durumundadır. Ancak bu eylemler, yetersizlik göstergesi olarak değil; aksine, bilinçli ve iradi biçimde yürütülen bir dikkat ekonomisi stratejisinin parçası olarak değerlendirilmelidir. Zira, platformun algoritmik yapısı, bu tür içeriklerin öne çıkmasını yapısal olarak teşvik edecek biçimde inşa edilmiştir. İçerik üreticileri, izleyicinin ilgisini çekmek amacıyla absürt, merak uyandıran ve zaman zaman rahatsız edici unsurlar barındıran içerikler üreterek yorum, paylaşım ve “hediye” gibi etkileşim biçimlerini artırmayı hedefler. Bu adımlar, platformun işleyiş mantığına uygun stratejik hamlelerdir. İzleyicide “Bu içerikte tam olarak ne oluyor?” sorusunu uyandıran ve beraberinde tuhaflık hissi yaratan bu tarz, etkileşim ve viral dolaşımın etkili bir aracıdır. Hatta espri zekası içermeyen içerikler dahi, bir salgın gibi yayılabilmektedir. Olağandışı ve absürt olanın ödüllendirildiği bu ortam, alt kültürel sermayeye sahip bireyler için toplumsal alanda beklenmedik bir sıçrama tahtasına dönüşmektedir. Geleneksel medyanın geçmişte “marjinal” ya da “ibretlik” olarak sunduğu içerikler ise TikTok’ta görünürlük ve popülerlik sağlayan birer ödül mekanizması haline gelmiştir.

Sarıyar’ın [1] çalışmasına benzer şekilde yürütülen birçok akademik araştırma sosyal medyada içerik üretiminin yalnızca bireysel tercihlerin değil, aynı zamanda daha geniş kültürel ve sosyolojik süreçlerin etkisi altında şekillendiğini gösteriyor.

-Dijital dünyada var olmak: Toplumsal olaylara tepkide görünürlük yarışı

TikTok başta olmak üzere sosyal medyada günümüzde öne çıkan davranış biçimleri, “algı ekonomisi” kavramı çerçevesinde değerlendirilebilir. Geleneksel medyada içerik üretimi, belirli yayın organlarının editoryal süreçlerinden geçerken; sosyal medya, herkesin potansiyel bir yayıncıya dönüşmesini sağlamıştır. Ancak bu özgürlük, beraberinde görünür olma baskısını da getirmiştir. Bu baskı, bireyleri olaylara müdahil olmaktan çok o anı seyirlik bir formata sokmaya yönlendiriyor. Bu noktada bir kaza, protesto ya da afet anında yardım eli uzatmak yerine, cep telefonuyla kayıt almak ya da görüntüyü anında paylaşmak, giderek yaygınlaşan bir tepki biçimi haline geliyor.

Bu durum, sosyal medyanın işleyiş mantığıyla doğrudan ilişkilidir. Algoritmalar, kullanıcılara en çok etkileşim getirecek içerikleri ön plana çıkarır. Böylece kullanıcılar, farkında olarak ya da olmayarak, kendi tepkilerini bu algoritmik yapıya uyarlamaya başlar. Platformların öne çıkardığı “trend” formatlar, bireysel yaratıcılığın önüne geçerek tepkileri homojenleştirir. Örneğin, bir doğal afet sonrası aynı müzik ve aynı kadrajla hazırlanmış yüzlerce video görmek, bu homojenleşmenin somut bir göstergesidir. Burada amaç çoğu zaman farkındalık yaratmak değil, trend akışına dahil olmaktır.

Bu eğilimi besleyen başlıca unsurlar arasında onay arayışı, kendini gösterme ihtiyacı, ekonomik teşvikler ve duygusal mesafe yaratma isteği yer alır. Sosyal medyanın sunduğu beğeni ve yorumlar, anlık bir onay mekanizması işlevi görür. Görünürlük, sosyal ilişkilerde değerli bir konum kazanmanın aracı haline gelir. Popülerlik, reklam gelirleri ve sponsorluk anlaşmaları gibi doğrudan ekonomik faydalar sağlayabilir. Ayrıca, olayları içerik haline getirmek, kişiye olayla arasına psikolojik bir mesafe koyma fırsatı vererek bir “baş etme” stratejisine dönüşebilir.

Sonuç olarak, sosyal medyada insani tepkilerin hızla “performansa” dönüşmesi, tek bir açıklama ile kavranamaz; bu olgu, platform mimarisi, kullanıcı psikolojisi ve ekonomik-siyasal bağlamın kesişiminden oluşur. Platformlar veriye dayalı iş modelleri ve algoritmik sıralama mantığıyla etkileşim odaklı içerikleri sistematik biçimde ödüllendirir. Bu algoritma mimarisi, kullanıcıyı trend formatlara ve taklit edilebilir kalıplara iter. Kullanıcılar bu ortamda hayali bir izleyiciye hitap ettiklerini varsayar; bağlamların iç içe geçmesi öz-sunum baskısını ve performatif tepkileri güçlendirir.

Mikro-şöhret mantığı ve “kişisel marka” arayışı bu döngüyü besler; gündelik deneyim, takipçi ve beğeni gibi metriklerle ölçülen görünürlüklere çevrilir. Daha geniş ölçekte, gözetim kapitalizminin veri çıkarımı ve davranışsal yönlendirme kapasitesi bu performatifleşmeyi ekonomik bir ranta bağlar; dikkat, pazarlanabilir bir kaynağa dönüşür. Bu bağlam, toplumsal olaylar ve protesto anlarında da kendini gösterir. Dijital ağlar hızlı bir seferberlik üretse bile, bu duygulara kırılganlıklar ve yüzeyselleşme riski de eşlik eder.

Bu tablo, üç net sonuç oluşturmaktadır. Bunlardan ilki platform yönetişiminin kamu değerleri ekseninde yeniden düşünülmesinin gerekliliğidir. Bu noktada, şeffaflık, hesap verebilirlik ve kamu yararı ilke haline getirilmelidir. İkinci olarak, topluma medya okuryazarlığı, “izlenir olmak” ile “sorumlu tanıklık” arasındaki farkı ayırt edecek eleştirel ölçütler kazandırmalıdır. Son olarak, bu alanda yapılacak akademik ve kamusal tartışmalar, bireysel niyete odaklanmayı aşarak algoritmik teşvikleri ve ekonomik çıkar yapılarını görünür kılmalıdır. Böylece, gündelik bir “hikayeyi” ya da bir felakete verilen duygusal tepkiyi otomatik olarak içerik kalıplarına sıkıştıran baskı zayıflayabilir ve dijital alanda daha etik, daha bağlamsal, daha sorumlu bir kamusallığın zemini güçlenebilir.

[1] Sarıyar, H. (2025). Dijital kültürün bir alt disiplini olarak dijital elitizme karşı TikTok banalliği (Doktora tezi, Marmara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Gazetecilik Ana Bilim Dalı, Bilişim Bilim Dalı)

[Ömer Burak Tek, Toplum ve Medya Araştırmaları Derneği (TOMA) Yönetim Kurulu Başkanıdır.]

*Makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Anadolu Ajansının editoryal politikasını yansıtmayabilir.